yuvarlanarak geberecektir. Bakî kalanlar, iman ve Kur’ân
nuruyla felâh ve necat bulacaklardır. Evet, dağları, taşla-
rı pamuk gibi dağıtacak, demir ve granitleri yağ gibi eri-
tecek derecede olan bu kuvvet-i Kur’âniye, dünyayı nur
ve saadete gark edecek. Bu Nur-i Kur’ân, imanların kur-
tuluşunda dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır.
(1)
n
Ú/
ª n
dÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
ër
dG p
¿n
G r
ºo
¡j'
ƒr
Yn
O p
ôp
N'
G n
h
bâkî:
ebedî.
felâh:
kurtuluş.
gark:
boğma.
hâkim:
her şeye hükmeden.
hükümran:
hâkim.
iman:
inanç, itikat.
kuvvet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
kuvveti.
necat:
kurtulma, selâmet.
nur-i Kur’ân:
Kur’ân nuru.
saadet:
mutluluk.
1.
Onların duaları ise şu sözlerle sona erer: “Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve
minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. (Yunus Suresi: 10.)
SÖZLER | 1255 |
K
ONFERANS