akıl ve mantıkları öyle bir tarzda ikna etmiş ve öyle bir
itminan-ı kalb hâsıl etmiştir ki, milyonlarca Nur Talebele-
rine, kendini defalarca okutmuş, yazdırmış ve bir ömür
boyunca mütalâa ettirmiş ve senelerden beri âdeta kendi
kendini neşretmiştir.
Aziz kardeşlerim,
Ecnebi parmağıyla idare edilen zındıka komiteleri,
İslâmiyet’i imha için, İslâm memleketlerinde, bilhassa
Türkiye’de öyle desiselerle entrikalar çevirmişler, haince
dolaplar döndürmüşler, hunharâne ve vahşiyâne zulüm-
ler irtikâp ve şeytanî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve
iğfalâtta bulunmuşlar; iblisâne, sinsi metotlar takip etmiş-
ler ve kardeşi kardeşle çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı ya-
lan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve
fesat ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâmın
bünyesinde derin rahneler açmış ve büyük tahribatlar
yapmıştır.
Fakat, o musibetler, Cenab-ı Hakkın imdadı ile, tahrik
ve istihdam olunan Bediüzzaman Said Nursî gibi ihlâs-ı
tammı kazanmış olan bir zat vasıtasıyla, rahmet-i İlâhî ile
medetres ve şifaresan ve cihanpesent ve cihanşümul bir
mahiyeti haiz
Risale-i Nur
eserlerinin meydana gelmesi-
ne sebep olmuştur. Ve aynı zamanda, Müslümanları
uyandırmış; onları halâs, kurtuluş çarelerini aramaya sevk
etmiştir. Ebedî ahiret hayatlarını kurtarmak için, hakikî
iman derslerini almak ve Allah’a iltica ve emirlerine itaat
etmek ihtiyacını şiddetle hissettirmiş ve bu husustaki
gaflet ve kusuratı; o musibetlerin ihtar ettiğini idrak
itminan-ı kalb:
yürekten inan-
ma; kalbinde şüphe ve vesvese
kalmamak.
komite:
kurul.
kusurat:
kusurlar, noksanlıklar.
mahiyet:
nitelik.
medetres:
yardım ve imdat ye-
tiştiren, yardımcı.
memleket:
yurt, vatan.
menfur:
kendisinden nefret edi-
len, sevilmeyen.
metot:
yöntem.
musibet:
felâket, belâ.
Müslüman:
İslâm dininden olan.
mütalâa:
etraflıca, dikkatlice dü-
şünme.
neşretmek:
yaymak.
plan:
program.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
vb. başkalarına tanıtmak, benim-
setmek amacını güden ve çeşitli
vasıtalarla yapılan faaliyet.
rahmet-i İlâhî:
Allah’ın rahmeti.
rahne:
yara.
Risale-i Nur:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin eserlerinin adı.
sebep:
neden, vesile.
sevk:
yönlendirme, gönderme.
sinsi:
gizli bir şekilde kötülük ya-
pan.
şeytanî:
şeytana yakışır.
şiddet:
çokluk.
şifaresan:
şifa ulaştıran.
tahribat:
yıkımlar, harap etmeler.
tahrik:
harekete geçirme.
tarz:
biçim, suret.
tatbik:
yerine getirme, uygula-
ma.
tefrika:
nifak, ayrılık.
vahşiyâne:
vahşîce.
vasıta:
aracılık.
yaygara:
asılsız ve gereksiz bağır-
ma.
zat:
kişi.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
zındıka:
dinsizlik.
âdeta:
sanki.
ahiret:
kıyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
bilhassa:
özellikle.
bünye:
yapı, yapılış.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihanpesent:
cihana meydan
okuyan.
cihanşümul:
dünya çapında.
çare:
derman.
desise:
hile, oyun.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ecnebi:
yabancı.
emir:
buyruk.
entrika:
hile, desise.
eser:
telif, kitap.
fesat:
bozukluk, fenalık.
fitne:
karışıklık.
gaflet:
gafillik.
hain:
hıyanet eden.
haiz:
sahip.
hakikî:
gerçek, doğru.
halâs:
kurtuluş.
hâsıl:
meydana gelme.
hunharâne:
zalimce.
husus:
konu.
iblisâne:
şeytancasına.
idare:
yönetme.
idrak:
anlama.
iğfalât:
iğfal etmeler, aldat-
malar.
ihlâs-ı tam:
tam ihlâs.
ihtar:
hatırlatma.
ihtiyaç:
zaruret.
ikna:
inandırma.
iltica:
sığınma.
iman:
inanç, itikat.
imdat:
yardım.
imha:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
irtikâp:
kötülük etme.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
istihdam:
bir hizmette kul-
lanma, çalıştırma.
itaat:
boyun eğme, uyma.
SÖZLER | 1251 |
K
ONFERANS