parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve ce-
sed-i insan, havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu
gibi, ruh-i insan da namaza muhtaç bulunduğunu
gayet kat’î bir surette beyan eder.
Onuncu Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
82
BÉ n
¡p
Jr
ƒn
e n
ór
©n
H n
¢Vr
Qn
’r
G»p
«r
ëo
j n
?r
«n
c $G p
ân
ªr
Mn
Q p
QÉ n
K'
G = '
‹p
G r
ôo
¶r
fn
Éa
(1)
l
ôj/
ón
b m
Ar
?n
T u
?o
c '
¤n
Yn
ƒo
gn
h '
?Jr
ƒn
Ÿr
G »p
«r
ëo
ª n
d n
?p
d'
P s
¿p
G
ayeti-
nin mealinde ve haşir ve ahiret hakkındaki ayatın
mühim bir hakikatini, on iki mantıkî ve makul su-
ret-i temsiliye ile ve on iki hakaik-ı kàtıa-i bâhire
ile tefsir etmekle beraber, iman-ı bilahireti o ka-
dar kuvvetli bir surette ispat eder ki, bütün bütün
kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir
insan o ispata karşı teslim olur, izn-i İlâhî ile ima-
na gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçme-
ye mecbur olur.
On Birinci Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
197
Gn
Pp
G p
QÉn
¡s
ædGn
h @ Én
¡« '
?n
J Gn
P p
G p
ôn
ªn
?r
dGn
h @ Én
¡«'
ëo
°Vn
h ¢p
ù r
ª s
°ûdGn
h
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h
@
Én
¡«'
æn
H Én
en
h p
ABÉ n
ª s
°ùdGn
h
@
Én
¡«n
°ûr
¨n
j Gn
P p
G p
? r
«
s
dGn
h
@
Én
¡«
s
?n
L
Én
gn
Qƒ o
éo
a Én
¡n
ªn
¡ r
dn
Én
a @ Én
¡j
s
ƒn
°S Én
en
h ¢m
ùr
Øn
fn
h @ Én
¡« '
ë n
W Én
en
h
(2)
@Én
¡«
s
°Sn
O r
øn
e n
ÜÉn
N r
ón
bn
h@Én
¡«
s
c n
R r
øn
e n
ín
?r
an
G r
ón
b@Én
¡j'
ƒr
?n
Jn
h
(3)
@ p
¿ho
óo
Ñr
©n
«p
d s
’p
G n
¢ùr
fp
’r
Gn
h s
øp
÷r
G o
âr
?n
?n
N Én
en
h
metten sonra, tekrar diriltilip
mahşerde toplanmaları.
hikmet:
İlâhî gaye.
iman:
inanma, inanç.
iman-ı bilahiret:
ahirete iman.
inkâr:
reddetme, inanmama
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kalb:
insanın manevî yapısındaki
hislerin ve duyguların merkezi.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
makul:
akla uygun, aklın kabul
edeceği.
mantıkî:
akla uygun.
meal:
anlam, mana, kavram.
mecbur:
bir işi yapmak zorunda
bırakılmış, zorunda bırakılma.
miktar:
ölçü, değer.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mühim:
önemli.
ruh-i insan:
insanın manevî varlı-
ğı.
suret:
şekil, biçim.
suret-i temsiliye:
örneklendire-
rek, benzetme için küçük hikâye-
ler anlatarak.
şirin:
tatlı.
şuur:
anlama, tanıma.
tarz:
biçim, şekil.
tefsir:
açıklama.
teslim:
doğru olduğunu kabul et-
me.
zerre:
en küçük.
ahiret:
öteki dünya.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
beyan:
anlatma.
cazibedar:
çekici, alımlı.
cesed-i insan:
insan bedeni.
gayet:
son derece.
hakaik-ı kàtıa-i bâhire:
apa-
çık, kesin gerçekler.
hakikat:
gerçek.
haşir:
bütün insanların, kıya-
1.
Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu
yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her şeye hakkıyla kadirdir. (Rum Suresi: 50.)
2.
Yemin olsun güneşe ve aydınlığına. • Ve onu takip eden aya. • Ve onu gösteren güne. •
Ve onu örten geceye. • Ve gökyüzüne ve onu bina edene. • Ve yeryüzüne ve onu yayıp
döşeyene • Ve insana ve onu intizamla yaratana. • Sonra da ona kötülüğü bildirip ondan
sakınmayı ilham edene. • Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. • Nefsini güna-
ha daldıran da hüsrana düşmüştür. (Şems Suresi: 1-10.)
3.
Cinleri ve insanları ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi: 56.)
SÖZLER | 1261 |
F
İHRİST