ayetlerinin yüksek ve geniş bir hakikatini Sure-i
Şems’in mu’cizâne işaret ettiğini ve kâinatı mun-
tazam bir saray suretinde gösterdiğini ulvî ve
vüs’atli bir temsil ile tefsir etmekle beraber, mahi-
yet-i insaniyedeki vezaif-i ubudiyet ve cihazat-ı in-
saniyeyi ve rububiyet-i İlâhiyenin enva-ı tecelliya-
tına karşı ubudiyet-i insaniyenin mukabelelerini o
kadar güzel bir surette ispat ediyor ki, Sure-i Veş-
şemsin mu’cizâne olan işaretini harika bir surette
ve en azîm bir dairede azam bir Rububiyeti ekmel
bir ubudiyetle karşılaştırıyor.
On İkinci Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
214
o
?Én
æ r
dn
õr
fn
G u
?n
?r
Ép
Hn
h@Gk
Ò/
ã`n
c G k
ôr
«n
N n
?p
Jho
G r
ón
?n
a n
án
ªr
µp
?r
G n
ärD
ƒo
j r
øn
en
h
(1)
n
?n
õn
f u
?n
?r
Ép
Hn
h
ayetlerinin mealinde ve hikmet-i
Kur'âniyenin fazileti hakkında yüzer ayatın mühim
bir hakikatini, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur’âni-
yenin muvazenesi suretinde gayet parlak bir tem-
sil ile tefsir etmekle, Kur’ân’ın bir mu’cizesini ve
i’cazını ve onun karşısında hikmet-i felsefenin ac-
zini ve sukutunu harika bir surette ispat eder, kör-
lere de gösterir. Bu Söz, On Birinci Söz gibi ga-
yet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.
On Üçüncü Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
225
İki Makamdır.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azam:
en büyük.
cihazat-ı insaniye:
insandaki du-
yular, organlar.
daire:
alan.
ekmel:
daha mükemmel ve ku-
sursuz olan.
enva-ı tecelliyat:
görünmelerin
çeşitleri.
fazilet:
erdem, değer.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
harika:
her zaman rastlanmayan,
olağanüstü.
hikmet-i felsefe:
felsefe ilmi.
hikmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’a has
hikmet.
i’caz:
kimsenin yapamayacağı
şeyleri yapma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
işaret:
bildirme, gösterme.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı.
mahiyet-i insaniye:
insanın
esası, aslı, iç yüzü.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekil-
de.
mu’cize:
benzerini yapmakta
insanların gücünün yetmediği
şey.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mukabele:
karşılık verme.
muntazam:
düzenli.
muvazene:
ölçü.
mühim:
önemli.
rububiyet:
Cenab-ı Allah’ın
her zaman, her yerde, her
mahlûka muhtaç olduğu şey-
leri vermesi, onları terbiye et-
mesi, besleyiciliği.
rububiyet-i İlâhiye:
Allah’ın
terbiye ediciliği.
saray:
büyük konak, kasır.
sukut:
düşme.
suret:
şekil, biçim.
tefsir:
açıklama.
temsil:
örnek; benzetme.
ubudiyet:
kulluk.
ubudiyet-i insaniye:
insanın
kulluğu.
ulvî:
yüce.
vezaif-i ubudiyet:
kulluk gö-
revleri.
vüs’atli:
geniş, kuvvetli.
1.
Kime hikmet verilmişse, işte ona pek çok hayır verilmiştir. (Bakara Suresi: 269.) • Biz Kur’ân’ı
hak ile indirdik. O da hak ile indi. (İsra Suresi: 105.)
F
İHRİST
| 1262 | SÖZLER