teceddüt var. Ve kâinatta her şey bir nevi bekaya maz-
hardır. Ölüm, bu âlem-i fânîden âlem-i bâkîye gitmektir.
Ölüm, ehl-i hidayet ve ehl-i Kur’ân için, öteki âleme git-
miş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. Hem
hakikî vatanlarına girmeye vasıtadır. Hem zindan-ı dün-
yadan, bostan-ı cinana bir davettir. Hem, Rahman-ı Ra-
hîm’in fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret et-
meye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir ter-
histir. Hem ubudiyet ve imtihanın talim ve talimatından
bir paydostur. Azrail Aleyhisselâm bugün gelse, hoş gel-
din, safa geldin diye gülerek karşılayacağım” diyor.
Bediüzzaman, beşeri
Risale-i Nur
’la sefahat ve dalâlet-
ten kurtarırken, korku ve dehşet vermek tarzını takip et-
miyor. Gayrimeşru bir lezzetin içinde yüz elemi gösterip,
hissi mağlûp ediyor. Kalp ve ruhu hissiyata mağlûp ol-
maktan muhafaza ediyor.
Risale-i Nur
’da muvazenelerle
küfür ve dalâlette, bir Zakkum-i Cehennem tohumu oldu-
ğunu ve dünyada dahi cehennem azapları çektirdiğini ve
iman ve İslâmiyet ve ibadette bir cennet çekirdeği ve le-
ziz lezzetler ve zevkler ve cennet meyveleri bulunduğunu,
dünyada dahi bir nevi mükâfata nail eylediğini ispat edi-
yor.
Risale-i Nur
, nifak ve şikakı, tefrikayı, fitne ve fesadı
kaldırıp, kardeşliği, uhuvvet-i diniyeyi, tesanüt ve teavü-
nü yerleştirir.
Risale-i Nur
mesleğinin bir esası da budur.
Risale-i Nur
, gurur ve kibir ve hodfüruşluk ve zillet gi-
bi, ahlâk-ı seyyieden kurtararak, tevazu ve mahviyet ve
izzet ve vakar gibi güzel ahlâklara sahip kılar.
ahbap:
dostlar.
ahlâk:
huylar.
ahlâk-ı seyyie:
kötü ahlâk.
ahz-ı ücret:
ücret alma.
âlem-i bâkî:
ahiret âlemi.
âlem-i fânî:
fânî dünya.
azap:
eziyet, şiddetli acı.
beka:
ebedîlik.
beşer:
insan.
bostan-ı cinan:
cennet bahçeleri.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma,
azma, iman ve İslâmiyet’ten ay-
rılmak.
davet:
çağrı.
dehşet:
korku.
ehl-i hidayet:
hidayete erişmiş
kimseler.
ehl-i Kur’ân:
Kur’ân’a inanıp ona
uyanlar.
elem:
maddî-manevî ıztırap.
esas:
asıl, temel.
fazl:
iyilik, lütuf.
fesat:
kötülük, arabozanlık.
fitne:
karışıklık, arabozan.
gayrimeşru:
meşru olmayan
gurur:
böbürlenme.
hakikî:
gerçek.
his:
duygu.
hissiyat:
hisler, duygular.
hodfüruşluk:
kendini beğendir-
meye çalışan.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini ye-
rine getirme.
iman:
inanç, itikat.
imtihan:
sınama.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me, kanıtlama.
izzet:
itibar, şeref.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar.
kibir:
büyüklük taslama.
küfür:
Allah’a ve dine inanmama,
inkâr.
külfet:
zahmet.
leziz:
lezzetli.
mağlûp:
yenilme, yenilmiş.
mahviyet:
alçak gönüllülük, fazla
tevazu.
mazhar:
kavuşma, erişme.
muhafaza:
koruma.
mukabil:
karşılık.
muvazene:
denge, ölçü.
mükâfat:
ödül.
nail:
muradına ermiş.
nevbet:
sıra, görev, bekleme,
nöbet.
nevi:
çeşit.
nifak:
iki yüzlülük, münafık-
lık.
paydos:
istirahat.
Rahman-ı Rahîm:
Rahman
ve Rahîm olan Allah.
Risale-i Nur:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin eserlerinin adı.
ruh:
insandaki canlılığın ve di-
riliğin ve idrak kabiliyetinin
kaynağı.
sefahat:
zevk ve eğlenceye
aşırı düşkünlük.
şikak:
uyuşmazlık, nifak.
talim:
eğitim.
talimat:
eğitimler.
tarz:
biçim, suret.
teavün:
yardımlaşma.
teceddüt:
yenilenme.
tefrika:
nifak, ayrılık.
terhis:
serbest bırakma.
tesanüt:
dayanışma.
tevazu:
alçak gönüllülük.
ubudiyet:
kulluk.
uhuvvet-i diniye:
din kardeş-
liği.
vakar:
ağırbaşlılık.
vasıta:
aracı.
vatan:
yurt.
vazife-i hayat:
hayat görevi.
vesile:
sebep, vasıta.
Zakkum-i Cehennem:
cehen-
nemde meyvesi acı olan bir
ağaç.
zillet:
hakirlik, aşağılık.
zindan-ı dünya:
dünya zin-
danı.
K
ONFERANS
| 1242 | SÖZLER