zamanda bir kısım ulema-i hakikînin ve ehlullahın ittifak
ve icma kuvvetindeki hükümleridir, hem de bizim kat’î ka-
naatlerimizdir.
Bediüzzaman öyle bir ilim ve sıfatlara malik olduğuna
en muteber ve en birinci ve en hakikî delilimiz, Bediüzza-
man Said Nursî’dir. Kimin şüphesi varsa,
Risale-i Nur
’u
okusun. Evet, biz zikrettiğimiz ve edeceğimiz bu hakaik-ı
uzmayı, bütün İslâm dünyasına ve umum beşeriyet âlemi-
ne ifşa ve ilân ediyoruz. Evet, bin seneden beri âlem-i İs-
lâmiyet ve insaniyet,
Risale-i Nur
gibi bir esere intizar edi-
yordu.
Bediüzzaman Said Nursî, çok ilimlerde müstesna birer
eser yazabilirdi. Fakat o “Zaman, imanı kurtarmak zama-
nıdır” demiş ve bütün himmet ve mesaisini ve hayatını
ulûm-i imaniyenin telif ve neşrine hasretmiştir. Evet, Haz-
ret-i Üstat, ulûm-i imaniyeyi neşretmekle, âlem-i İslâm ve
âlem-i insaniyeti hayattar ve ziyadar eylemiştir. Cenab-ı
Hak, o büyük Üstattan ebediyen razı olsun, uzun ömür-
ler versin. Âmin, âmin, âmin.
Risale-i Nur
, Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın bu asırda bir
mu’cize-i maneviyesi olan yüksek ve parlak bir tefsirdir.
Evet,
Risale-i Nur
kalblerin fatihi ve mahbubu, ruhların
sultanı, akılların muallimi, nefislerin mürebbî ve müzek-
kisidir.
Risale-i Nur
’un bir hususiyeti de, Mektubat’ın bi-
rinci cildinin yüz yirmi dokuzuncu sayfasındaki şu bahis-
tir:
“Bazı Sözlerde, ulema-i ilm-i kelâmın mesleğiyle,
Kur’ân’dan alınan minhac-ı hakikînin farkları hakkında
meslek:
gidiş, tutulan yol.
minhac-ı hakikî:
gerçek, hakikî
yol.
muallim:
öğretmen.
mu’cize-i maneviye:
manevî
olan mu’cize.
muteber:
değerli, geçerli.
mürebbî:
terbiye edici.
müstesna:
benzeri olmayan, seç-
kin.
müzekki:
temizleyici.
nefis:
şehvet, gazap, fazilet gibi
şeylerin kaynağı, ruh, can.
neşir:
yaymak, dağıtmak.
neşretmek:
yaymak, dağıtmak.
ruh:
insan ve hayvanlardaki diri-
lik kaynağı, hayatın temeli ve se-
bebi olan gayr-i maddî cevher.
sultan:
padişah.
sıfat:
nitelik, vasıf.
şüphe:
kuşku.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı.
telif:
eser ortaya koyma.
ulema-i hakikî:
gerçek âlimler.
ulema-i ilm-i kelâm:
kelâm âlim-
leri.
ulûm-i imaniye:
imanî ilimler.
umum:
bütün.
zikretmek:
anlatmak.
ziyadar:
ışıklı, nurlu.
âlem:
dünya, cihan.
âlem-i insaniyet:
insanlık
âlemi
âlem-i İslâmiyet:
İslâm âle-
mi.
âmin:
kabul eyle anlamında
duanın sonunda söylenir.
asır:
yüzyıl.
bahis:
konu.
beşeriyet:
insanlık.
Cenab-ı Hak:
Allah.
delil:
şahit, bürhan.
ebediyen:
ebedî olarak.
ehlullah:
Allah dostu.
eser:
telif.
fatih:
fetheden, açan.
hakaik-ı uzma:
en büyük ha-
kikat.
hakikî:
gerçek.
hasretmek:
mahsus kılmak.
hayattar:
canlı.
Hazret-i Üstat:
Üstat Hazret-
leri, Bediüzzaman Said Nursî.
himmet:
çalışma, gayret.
hususiyet:
ayırıcı özellik.
hüküm:
karar.
icma:
fikir birliğine varma.
ifşa:
duyurma, açığa vurma.
ilân:
duyurmak.
ilim:
bilim.
iman:
inanç, itikat.
insaniyet:
insanlık.
intizar:
ümit ederek bekle-
me.
ittifak:
fikir birliği etme.
kanaat:
görüş.
kat’î:
kesin.
Kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan:
açıklamalarıyla akılları benze-
rini yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân.
kısım:
takım.
mahbup:
sevgili.
malik:
sahip.
mesai:
çalışma.
SÖZLER | 1239 |
K
ONFERANS