Sözler - page 1247

matuftur. Zira hakaik-ı Kur’âniye ve imaniyeyi cami, o ci-
hanşümul
Risale-i Nur
eserleri ona ihsan edilmiştir.
İşte bu bedihî hakikati bilen, maskeli, gizli ve münafık
iman ve İslâmiyet muarızları ve düşmanları, yarım asra
yakındır, Bediüzzaman’ın çürütemedikleri şahsını, yalan
ve yaygaralarla hâlâ çürütmeye çabalıyorlar. Maksatları,
Risale-i Nur
rağbet ve revaç görüp intişar etmesin, iman
ve İslâmiyet inkişaf etmesin. Hâlbuki, Said Nursî’ye iliş-
tikçe
Risale-i Nur
parlıyor, neşriyat dairesi genişliyor. Bi-
rer numune olan yirmi beş sene içindeki hâdiseler mey-
dandadır.
İslâmiyet düşmanları, bir taraftan tamamıyla yalan pro-
pagandalarına ve taarruzlarına devam ederken, diğer ta-
raftan da Nur Talebelerinin, Üstatları ve
Risale-i Nur
hak-
kında, istidatları nispetinde istifade ve istifazalarından do-
ğan minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve
sözlerden mürekkep bir nevi müdafaalarını perdeler ar-
kasından men etmeye çalışıyorlar. Bunun için, safdil gör-
dükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görüne-
rek “İfrata gidiyorsunuz” gibi, birtakım şeyler söylettiri-
yorlar. İşte, böyle sinsi, böyle dessas, böyle entrikalı, çe-
şitli iftiralarla bizi korkutmaya, yıldırmaya ve susturmaya
çalışıyorlar.
Evet, acaba hiç akıl kârı mıdır ki, din düşmanları, iftira
ve yalanlardan ibaret yaygaralarını yapsınlar da, bizler
hakikati izhar tarzıyla müdafaa etmekte susalım? Acaba
hiç mümkün müdür ki, İslâmiyet düşmanlığıyla, Üstat
numune:
örnek.
propaganda:
bir inanç, düşünce,
vb. başkalarına tanıtmak, benim-
setmek amacını güden ve çeşitli
vasıtalarla yapılan faaliyet.
rağbet:
itibar etme, değer, ilgi.
revaç:
değer, geçerlilik.
Risale-i Nur:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin eserlerinin adı.
safdil:
safça konuşan.
samimî:
candan, gönülden
sinsi:
gizlice ve kurnazca.
şahıs:
zat, kişilik.
şükran:
teşekkür etme.
taarruz:
saldırı, hücum.
takdirkâr:
takdir edercesine.
tarz:
biçim, suret.
yaygara:
asılsız ve gereksiz bağır-
malar.
zira:
çünkü.
asır:
yüzyıl.
bedihî:
apaçık.
cami:
toplayan, içine alan.
cihanşümul:
dünya çapında.
dessas:
desise eden, hileci.
hâdise:
olay.
hakaik-ı Kur’âniye ve imani-
ye:
iman ve Kur’ân hakikatle-
ri.
hakikat:
gerçek.
hâlâ:
şimdi, şimdiye kadar.
hâlbuki:
oysa ki.
ibaret:
oluşan, müteşekkil.
ifade:
anlatma.
ifrat:
aşırılık.
iftira:
olmayan bir suçu baş-
kasına yükleme.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
iman:
inanç, itikat.
inkişaf:
açılma, keşfolunma.
intişar:
yayılma.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istifade:
faydalanma.
istifaza:
feyizlenme.
izhar:
gösterme.
maksat:
gaye.
maske:
bir kimsenin gerçek
hâlini gizleyen unsur.
matuf:
yönelik.
men:
engelleme.
minnet:
iyiliğe karşı duyulan
şükür hissi.
muarız:
muhalif.
müdafaa:
savunma.
mümkün:
olabilir.
münafık:
kalbinde küfrü giz-
lediği hâlde Müslüman görü-
nen.
mürekkep:
iki veya daha faz-
la şeyin karışmasından mey-
dana gelen; karışmış, birleşik.
neşriyat:
yayınlar.
nevi:
çeşit.
nispet:
oran.
SÖZLER | 1247 |
K
ONFERANS
1...,1237,1238,1239,1240,1241,1242,1243,1244,1245,1246 1248,1249,1250,1251,1252,1253,1254,1255,1256,1257,...1482
Powered by FlippingBook