Sözler - page 1237

ve ubudiyete sevk etmiştir ki: “Kurtuluşun çare-i yegâne-
si, Kur’ân’a sarılmaktır” demiş ve sarılmış. Kur’ân’da bul-
duğu deva ve dermanları kaleme alarak, bu zamanda bir
halâskâr-ı İslâm ve nev-i beşerin saadetine medar olan
Ri-
sale-i Nur
eserlerini meydana getirmiştir.
Hunhar din düşmanlarının, dünyevî satvet ve şevketle-
ri Bediüzzaman’ı kat’iyen atalete düşürtememiştir. “Va-
zifem Kur’ân’a hizmettir. Galip etmek, mağlûp etmek Ce-
nab-ı Hakka aittir” diye iman ederek, bir an bile faaliyet-
ten geri kalmamıştır. Evet, Hazret-i Üstat öyle bir him-
met-i azîmeye maliktir ki, ona icra edilen müthiş meza-
lim, bu himmetin mukabilinde tesirsiz kalmaya mahkûm
olmuştur.
Bediüzzaman, arz ve semavattaki mevcudatı hayret ve
istihsanla temaşa eder, kırlarda ve dağlarda hususan
bahar mevsiminde çok gezinti yapar, o seyrangâhlarda
zihnen meşguliyet ve dakik bir tefekkür ve daimî bir
huzur hâlindedir. Ağaç ve nebatat ve çiçekleri,
(2)
n
Ú/
?p
dÉn
?r
G o
øn
°ùr
Mn
G *G n
?n
QÉn
Ñn
àn
a
(1)
@ *G n
?n
QÉn
H *G n
ABÉ n
°TÉn
e
Ne
güzel yaratılmışlar” diyerek, ibret nazarıyla onları seyre-
der, kâinat kitabını okur. Her aza ve hasseleri gibi, gö-
zünü de daima Cenab-ı Hak hesabına ve izni dairesinde
çalıştırır. Gözü, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı
ve şu âlemdeki mu’cizat-ı sanat-ı Rabbaniyenin bir seyir-
cisidir. Ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin
bir mübarek arısı derecesindedir.
kat’iyen:
kesin olarak.
kitab-ı kebir-i kâinat:
büyük kâ-
inat kitabı.
küre-i arz:
yeryüzü.
mağlûp:
yenilme.
mahkûm:
mecbur.
malik:
sahip.
medar:
sebep, vesile.
meşguliyet:
meşgul olma.
mevcudat:
yaratılmış şeylerin ta-
mamı.
mezalim:
zulümler, haksızlıklar.
mu’cizat-ı sanat-ı Rabbaniye:
her şeyi kendi ölçüleri içerisinde
terbiye eden Allah’ın sanatının
mu’cizeleri.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
bereketli, kutlu.
mütalâa:
etraflıca düşünme.
müthiş:
dehşetli, korkunç.
nazar:
bakış.
nebatat:
bitkiler.
nev-i beşer:
insan nev’i.
rahmet:
şefkat etme, merhamet
etme.
saadet:
mutluluk.
satvet:
ezici kuvvet, güç.
semavat:
gökler.
sevk:
gönderme, yönlendirme.
seyrangâh:
gezme yeri.
şevket:
heybet, büyüklük.
tefekkür:
derin düşünme.
temaşa:
bakıp seyretme.
tesir:
etki.
ubudiyet:
kulluk.
vazife:
görev.
zihnen:
zihin olarak.
âlem:
dünya, cihan.
arz:
yer, dünya.
atalet:
tembellik.
aza:
organlar, uzuvlar.
Cenab-ı Hak:
Allah.
çare-i yegâne:
tek çare.
daima:
her vakit.
daimî:
devamlı.
daire:
manevî bir emrin hük-
münün geçerli olduğu yer.
dakik:
ince.
derece:
mertebe.
derman:
çare.
deva:
ilâç, çare.
dünyevî:
dünyaya ait.
eser:
telif.
galip:
üstün gelme, yenme.
halâskâr-ı İslâm:
İslâm kur-
tarıcısı.
hasse:
duygu.
Hazret-i Üstat:
Üstat Hazret-
leri, Bediüzzaman Said Nursî.
himmet:
gayret, çalışma.
himmet-i azîme:
büyük gay-
ret.
hunhar:
kan döken, zalim.
hususan:
bilhassa.
ibret:
ders çıkarma.
icra:
uygulanma.
iman:
inanç, itikat.
istihsan:
güzel bulma, beğen-
me.
izin:
müsaade.
1.
Allah dilemiş, ne güzel, ne mübarek yaratmış.
2.
Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şanı ne yücedir. (Mü'min Suresi: 14.)
SÖZLER | 1237 |
K
ONFERANS
1...,1227,1228,1229,1230,1231,1232,1233,1234,1235,1236 1238,1239,1240,1241,1242,1243,1244,1245,1246,1247,...1482
Powered by FlippingBook