Sözler - page 1228

Arkadaşlar,
Şu mealde bir hadis-i şerif var ki: “Hakikî âlimler, za-
lim hükümdarlara karşı hak ve hakikati pervasızca söyle-
yen âlimlerdir.” İşte biz, ancak böyle ve müttakî bir allâ-
menin söz ve eserlerine itimat edebiliriz.
Asrımızda ise, hayatındaki vakıalar ve eserleriyle bu ha-
dis-i şerife mâsadak olan
Risale-i Nur
meydandadır. Mü-
ellif Bediüzzaman dinî mücahedesi ve Kur’ân’a hizmetin-
de ve ubudiyetinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâmın Sünnet-i Seniyesine tam ittiba etmiş bir mücahit-
tir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz, dün-
yanın en muazzam siyasî hâdisesi olan Bedir Muharebe-
sinde, Sahabe-i Kirama, nöbet nöbet cemaatle namaz kıl-
dırmıştır. Yani, vacip olmayan, hususan muharebe zama-
nında terk edilebilen, “cemaatle namaz kılmak” gibi bir
hayrı, dünyanın en büyük siyasî vak’asına tercih etmiştir,
üstün tutmuştur. Ufak bir sevabı, harb cephesinin o deh-
şetleri içinde dahi terk etmemiştir.
Bediüzzaman, gönüllü alay kumandanı olarak katıldığı
Rus Harbinde, harb cephesinde, avcı hattında, Kur'ân’ın
bir kısmının tefsiri olan meşhur Arabî
İşaratü’l-İ’caz
tefsi-
rini telif etmiş ve bu eser-i azîm, âlem-i İslâmda en büyük
âlimlerin takdir ve tahsinine mazhar olmuş ve tam anla-
maktan âciz kaldıklarını ve öyle bir tefsir görmediklerini
itiraf etmişlerdir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in en ince nükte ve
en derin meselelerini ve misilsiz i’caz ve harikulâde
yüksek belâgat ve fesahatini izhar ve ispat etmiştir. Hat-
ta bir harfin nüktesini izhar ederken, avcı ateş hattında,
âciz:
güçsüz, zavallı.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi.
âlim:
bilgin.
allâme:
ilmî seviyesi çok yüksek
olan âlim.
Arabî:
Arabca.
asır:
yüzyıl.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makamın ica-
bına göre söylenmesi.
cemaat:
bir imama uyup namaz
kılan Müslümanlar topluluğu,
topluluk.
cephe:
savaş sahası.
dehşet:
büyük korku hâli, kork-
ma, ürkme.
eser:
telif, kitap.
eser-i azîm:
büyük eser.
fesahat:
dilin doğru, düzgün, açık
ve akıcı şekilde kullanılması.
hâdise:
vakıa, olay.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hak:
doğru.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
harikulâde:
olağanüstü.
harb:
savaş.
hayır:
iyilik.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükümdar:
padişah.
i’caz:
mu’cize oluş.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
İşaratü’l-İ’caz:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin, Risale-i Nur Külliyatında
yer alan bir eseri.
itimat:
güvenme.
itiraf:
başkalarının bilmediği gizli
bir şeyi söyleme.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
izhar:
açığa vurma, gösterme,
meydana çıkarma.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
miş, semavî kitapların sonuncu-
su.
Kur’ân-ı Kerîm:
Hz. Muham-
med’e vahiyle indirilen en son İlâ-
hî kitap.
kısım:
parça.
mâsadak:
doğrulayıcı.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
meal:
anlam, mana.
mesele:
ehemmiyetli konu.
meşhur:
tanınmış.
misilsiz:
benzersiz.
muazzam:
çok büyük.
muharebe:
savaş.
mücahit:
din uğruna din düş-
manlarıyla, Allah rızası için
savaşan.
müellif:
telif eden, yazar.
müttakî:
günah ve haramdan
uzak duran, takva sahibi.
namaz:
İslâmın beş şartından
biri.
nevbet:
sıra, nöbet.
nükte:
ince söz ve mana.
pervasız:
korkusuz.
Resul-i Ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber, Hz.
Muhammed.
Sahabe-i Kiram:
cömert, şe-
ref sahibi, soyu temiz Saha-
beler.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Al-
lah tarafından verilen mükâ-
fat.
siyasî:
siyasetle ilgili.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in yüksek hâl, söz, tavır
ve tasvipleri.
tahsin:
beğenme, güzel bul-
ma.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı.
telif:
eser ortaya koyma.
tercih:
öne alma, seçme.
terk:
bırakma.
ubudiyet:
kulluk.
vacip:
dinî bakımdan yapıl-
ması şart olan.
vak’a:
olay.
vakıa:
olay, hâdise.
zalim:
zulmeden, gaddar.
K
ONFERANS
| 1228 | SÖZLER
1...,1218,1219,1220,1221,1222,1223,1224,1225,1226,1227 1229,1230,1231,1232,1233,1234,1235,1236,1237,1238,...1482
Powered by FlippingBook