feylesoflarının, müteşabih ayet-i kerîme ve hadis-i şerifle-
re yaptığı taarruzlarını, o ayet ve hadislerin birer mu’cize
olduğunu eserleriyle ispat ederek itirazlarını kökünden yı-
kan ve böylece evhama düşürülen bazı ehl-i ilmi de kur-
tarıp, İslâmiyet’e olan hücumları akim bırakan Said Nur-
sî gibi bir müellifin, elbette dâhî bir müfessir-i Kur’ân ve
onun ilminin vehbî ve vâsi olduğuna, eserleri olan Nur Ri-
salelerinin bir hayat boyunca okumaya lâyık harika bir şa-
heser olduğuna şüphe edilemez.
Müteyakkız kardeşlerim,
Hem bizim, hem İslâm dünyasının ebedî hayatının ne-
catını, kurtulmasını temin edecek ve bizi tenvir ve irşat
ederek dalâletten muhafaza edecek bir eser intihap et-
mekte, bu kadar dikkatli olmamız çok lüzumludur. Çün-
kü bu zamanda, türlü türlü aldatmalarla, perde arkasın-
dan İslâm gençliğini yoldan çıkarmaya çalışıyorlar.
Bir eser okunacağı veya bir söz dinleneceği zaman, ev-
velâ
n
?Én
b Én
ª«/
an
h n
?Én
b n
/p
n
h n
?Én
b r
øn
ª p
d n
h n
?Én
b r
øn
e
, yani “
Kim söylemiş?
Kime söylemiş? Niçin söylemiş? Ne makamda söylemiş?
”
olan bir kaide-i esasiyeyi nazar-ı itibara almalı.
Evet, kelâmın tabakatının ulviyeti, güzelliği ve kuvve-
tinin menbaı, şu dört şeydir: Mütekellim, muhatap, mak-
sat ve makam. Yoksa, her ele geçen kitap okunmamalı,
her söylenen söze kulak vermemelidir. Meselâ, bir ku-
mandanın, bir orduya verdiği arş emriyle, bir neferin arş
sözü arasında ne kadar fark vardır. Birincisi, koca bir
akim:
neticesiz, başarısız.
arş:
askere yürümesi için verilen
emir.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti.
dâhî:
son derece zeki.
dalâlet:
iman ve İslâmiyet’ten
ayrılmak.
ebedî:
sonu olmayan, sürekli.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
eser:
telif.
evham:
vehimler, kuşkular.
evvelâ:
ilk önce.
feylesof:
filozof.
hadis:
Peygamberimizden aktarı-
lan sözlerin genel adı.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
harika:
olağanüstü.
hücum:
saldırma.
ilim:
bilgi.
intihap:
seçme.
irşat:
doğru yolu gösterme.
İslâm:
Hz. Muhammed’in
kendisine gelen vahiy ile teb-
liğ buyurduğu din, Müslü-
manlık.
İslâmiyet:
semavî dinlerin so-
nuncusu.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
itiraz:
bir fikre, bir hükme
karşı çıkma.
kaide-i esasiye:
temel pren-
sip.
kelâm:
söz.
kumandan:
komutan.
lâyık:
uygun, münasip.
makam:
yer.
maksat:
gaye, amaç.
menba:
kaynak.
meselâ:
misal olarak.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
muhafaza:
koruma.
muhatap:
konuşulan kimse.
müellif:
telif eden, yazar.
müfessir-i Kur’ân:
Kur’ân
müfessiri, tefsir eden.
mütekellim:
konuşan.
müteşabih:
Kur’ân-ı Kerîm’de
lâfzı ve manası açık olmayan.
müteyakkız:
uyanık.
nazar-ı itibar:
dikkate alma.
necat:
kurtuluş.
nefer:
rütbesiz asker, er.
şaheser:
üstün eser.
şüphe:
kuşku.
taarruz:
saldırı.
tabakat:
tabakalar.
temin:
sağlama.
tenvir:
nurlandırma.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik.
vâsi:
geniş, engin.
vehbî:
çalışmakla kazanılma-
yıp Allah’ın lütfu ile olan.
K
ONFERANS
| 1226 | SÖZLER