Hem, idam plânlarının tatbik edildiği ve bir tek dinî ri-
sale neşrettirilmediği dehşetli bir devirde, bilhassa imha
edilmesi ve söndürülmesi hedef tutulan Kur’ânî, şer’î esa-
satı telif ve neşretmiş olduğu meydanda olmakla bir mür-
şid-i kâmil ve İslâmın bu asırda hakikî bir rehber-i ekmeli
ve Kur’ân’ın muteber bir müfessir-i azamı olmuş olması
lâzımdır.
İşte bu zamanda, yukarıda mezkûr dokuz şart ve husu-
siyetlerin, müellif Said Nursî’de ve eserleri olan Nur Ri-
salelerinde aynıyla mevcut olduğu, hakikî ve mütebahhir
ulema-i İslâmın icma ve tevatür ve ittifakıyla sabit olmuş-
tur. Ve hem intibaha gelmekte olan bu millet-i İslâmiye-
ce, Avrupa ve Amerikaca malûm ve musaddaktır.
İşte arkadaşlar, biz, böyle bir tefsir-i Kur’ân arıyor ve
böyle bir müfessir istiyorduk.
Kıymetli kardeşlerim,
Böyle dehşetli bir asırda, insanın en büyük meselesi,
imanı kurtarmak veya kaybetmek davasıdır. Umumî harb-
ler, beşere intibah vermiş, dünya hayatının fânîliğini ih-
tar etmiştir ve bâkî bir âlemde, ebedî bir saadet içinde ya-
şamak hissini uyandırmıştır. Elbette böyle muazzam bir
davayı şaşırtıcı ve aldatıcı bir zamanda kazanabilmek için,
bir dava vekili bulmakta
(HAŞİYE)
çok dikkatli olmamız lâ-
zımdır. Bunun için tetkikatımızı biraz daha genişletece-
ğiz. Şöyle ki:
yan.
müfessir-i azam:
en büyük tefsir
edici.
mürşid-i kâmil:
en kâmil, olgun
irşat edici.
mütebahhir:
bilgi bakımından
engin olan.
neşretmek:
yaymak.
rehber-i ekmel:
en mükemmel
rehber.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap.
saadet:
mutluluk.
sabit:
tespit edilmek.
şer’î:
şeriatla ilgili.
tatbik:
uygulama.
tefsir-i Kur’ân:
Kur’ân tefsiri,
açıklaması.
telif:
eser ortaya koyma.
tetkikat:
incelemeler.
tevatür:
bir haberin aklın kabul-
lenemeyeceği kadar sayı ve sağ-
lamlıktaki bir topluluk tarafından
aktarılması.
ulema-i İslâm:
İslâm âlimleri.
umumî harb:
cihan savaşı.
âlem:
dünya, cihan.
asır:
yüzyıl.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan.
beşer:
insanlık.
bilhassa:
özellikle.
dava:
iddia, ülkü.
dehşetli:
korkunç.
devir:
zaman.
ebedî:
sonu olmayan.
esasat:
esaslar.
eser:
telif, kitap.
fânî:
ölümlü, geçici.
hakikî:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
hayat:
yaşam.
hedef:
gaye, maksat.
his:
duygu.
hususiyet:
ayırıcı özellik.
icma:
fikir birliği.
ihtar:
hatırlatma.
iman:
inanç, itikat.
imha:
yok etme, ortadan kal-
dırma.
intibah:
uyanık olma, uyanık-
lık.
İslâm:
Hz. Muhammed’in
kendisine gelen vahiy ile teb-
liğ buyurduğu din, Müslü-
manlık.
ittifak:
fikir birliği etme.
Kur’ânî:
Kur’ân’a uygun.
lâzım:
gerekli.
malûm:
bilinen.
mesele:
problem.
mevcut:
var olan.
mezkûr:
zikredilen, adı ge-
çen.
millet-i İslâmiye:
İslâm mille-
ti.
muazzam:
çok büyük, ehem-
miyetli.
musaddak:
tasdik olunmuş.
muteber:
değerli.
müellif:
telif eden, yazar.
müfessir:
tefsir eden, açıkla-
HAŞİYE:
Bu zamanda böyle bir dava vekilinin Risale-i Nur olduğuna, Ri-
sale-i Nur’la imanlarını kurtaran milyonlarca kimseler şahittir.
SÖZLER | 1221 |
K
ONFERANS