hatta mecburiyet hâline gelmiştir. Bu, Türkiye’de böyle
olduğu gibi, umum İslâm dünyasında da böyledir.
Evet, temelleri yıpratılmış bir binanın odalarını tamir
ve tezyine çalışmak, o binanın yıkılmaması için ne dere-
ce bir fayda temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine ça-
balanan bir ağacın kurumaması için dal ve yapraklarını
ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir
fayda verebilir mi?
İnsan, saray gibi bir binadır. Temelleri erkân-ı imani-
yedir. İnsan bir şeceredir. Kökü esasat-ı imaniyedir.
İmanın rükünlerinden en mühimi, iman-ı billâhtır, Al-
lah’a imandır; sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir
insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, iman ilmidir.
İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı iman ilmidir.
İman, yalnız icmalî bir tasdikten ibaret değildir. İmanın
çok mertebeleri vardır. Taklidî bir iman, hususan bu za-
mandaki dalâlet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk sö-
ner. Tahkikî iman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir.
Tahkikî imanı elde eden bir kimsenin iman ve İslâmiyet’i
dehşetli dinsizlik kasırgalarına da maruz kalsa, o kasırga-
lar bu iman kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûm-
dur. Tahkikî imanı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feyle-
soflar dahi bir vesvese veya şüpheye düşürtemez.
İşte bu hakikatlere binaen, biz de tahkikî imanı ders ve-
rerek imanı kuvvetlendirip, insanı ebedî saadet ve selâ-
mete götürecek Kur’ân ve iman hakikatlerini cami bir
sağlam ve sarsılmaz iman.
tahkikî:
araştırarak.
taklidî:
taklitle yapılan.
tasdik:
doğrulama.
tedbir:
önlem.
temin:
sağlama.
tesir:
etki.
tezyin:
süsleme.
umum:
bütün.
vesvese:
şüphe, kuruntu.
bina:
yapı.
binaen:
den dolayı.
cami:
toplayıcı.
dalâlet:
iman ve İslâmiyet’-
ten ayrılmak.
dehşet:
korku.
ebedî:
sonu olmayan.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
esas:
asıl, temel.
esasat-ı imaniye:
iman esas-
ları.
feylesof:
felsefe ile uğraşan.
hakikat:
gerçek, esas.
hâl:
durum.
haşir:
Allah’ın, ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hatta:
hem de.
hususan:
bilhassa, özellikle.
ibaret:
meydana gelen.
icmalî:
kısaca, topluca.
ilim:
bilgi.
iman:
inanç, itikat.
iman-ı billâh: bir
Allah’a
iman.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
kuvvet:
güç, kudret.
mahkûm:
mecbur.
maruz:
hücuma uğrama, uğ-
rama..
mecburiyet:
zorunluluk.
mertebe:
derece.
mühim:
önemli.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik.
padişah:
hükümdar, sultan.
rükün:
esas.
saadet:
mutluluk.
selâmet:
salimlik, eminlik.
şecere:
ağaç.
şüphe:
kuşku.
tahkikî iman:
imana dair bü-
tün meseleleri inceden ince-
ye araştırarak ve ispatlarını
öğrenerek meydana gelen
SÖZLER | 1217 |
K
ONFERANS