Sözler - page 1210

Şimdi başını kaldır, şu kâinata bir bak, onun ile bir ko-
nuş. Evvelki yolumuzda pek müthiş görünürdü. Şimdi de
mütebessim, her tarafa gülüyor, nazeninâne niyaz ve
avaz.
Görmez misin: Gözümüz arımisal olmuştur, her tarafa
uçuyor. Kâinat bostanıdır, her tarafta çiçekler. Her çiçek
de veriyor ona bir âb-ı leziz.
Hem ünsiyet, teselli, tahabbübü veriyor. O da alır ge-
tirir, şehd-i şahadet yapar. Balda bir bal akıtır o esraren-
giz şehbaz.
Harekât-ı ecrama, ya nücum, ya şümusa nazarımız
kondukça, ellerine verirler Hâlık’ın hikmetini, hem mâ-
ye-i ibreti; hem cilve-i rahmeti alır, ediyor pervaz.
Güya şu güneş, bizlerle konuşuyor. Der: “Ey kardeşle-
rimiz! Tevahhuşla sıkılmayınız. Ehlen sehlen, merhaba,
hoş teşrif ettiniz. Menzil sizin; ben bir mumdar-ı şehnaz.
“Ben de sizin gibiyim; fakat safî, isyansız, mutî bir hiz-
metkârım. O Zat-ı Ehad-i Samed ki, mahz-ı rahmetiyle
hizmetinize beni musahhar-ı pürnur etmiş. Benden hara-
ret, ziya; sizden namaz ve niyaz.”
Yahu, bakın kamere. Yıldızlarla denizler, her biri de
kendine mahsus birer lisanla, “Ehlen sehlen, merhaba,”
derler. “Hoş geldiniz, bizi tanımaz mısınız?”
Sırr-ı teavünle bak, remz-i nizamla dinle. Her birisi söy-
lüyor: “Biz de birer hizmetkâr, rahmet-i Zülcelâl’in birer
âyinedarıyız; hiç de üzülmeyiniz, bizden sıkılmayınız.
âb-ı leziz:
çok tatlı su.
arımisal:
arı gibi
avaz:
çığlık, yüksek ses.
âyinedar:
ayna tutan.
bostan:
bahçe
cilve-i rahmet:
rahmetin bir pa-
rıltısı.
ehlen sehlen:
hoş geldiniz, safa
getirdiniz.
esrarengiz:
gizemli, sır dolu.
evvel:
önce.
güya:
sanki.
Hâlık:
yaratıcı Allah.
hararet:
ısı.
harekât-ı ecram:
gezegenlerin,
gök cisimlerinin hareketleri.
hikmet:
her şeyin bir amaca ve
faydaya dönük olması.
hizmetkâr:
hizmet eden.
hoş:
güzel.
kâinat:
varlık dünyası, varlık-
lar.
kamer:
ay.
lisan:
dil.
mahsus:
has, özel.
mahz-ı rahmet:
sadece rah-
metin gereği.
mâye-i ibret:
ibret levhası.
menzil:
mekân, yer.
merhaba:
rahat ediniz.
mumdar-ı şehnaz:
ışık veren
güzel.
musahhar-ı pürnur:
nur sa-
çan hizmetçi.
mutî:
itaat eden.
mütebessim:
gülen, gülüm-
seyen.
nazar:
bakış.
nazeninâne:
nazlı bir şekilde.
niyaz:
dua ve yalvarış.
nücum:
yıldızlar.
pervaz:
kanat çırpma, uçma.
rahmet-i Zülcelâl:
celâl ve
azamet sahibi olan Allah’ın
rahmet ve şefkati.
remz-i nizam:
düzeni işaret
etmesi.
safî:
katıksız, temiz, arınmış.
sırr-ı teavün:
yardımlaşma
sırrı.
şehbaz:
yiğit, delikanlı.
şehd-i şahadet:
varlıkların Al-
lah’ın birliğine delil olmaların-
dan doğan bal gibi lezzet.
şümus:
güneşler.
tahabbüp:
sevgi, sevme.
teselli:
rahatlama.
tevahhuş:
korku, ürküntü.
ünsiyet:
alışkanlık, dostluk.
Zat-ı Ehad-i Samed:
her şeyin
kendisine muhtaç olduğu bir
tek zat olan Allah.
ziya:
ışık.
L
EMAAT
| 1210 | SÖZLER
1...,1200,1201,1202,1203,1204,1205,1206,1207,1208,1209 1211,1212,1213,1214,1215,1216,1217,1218,1219,1220,...1482
Powered by FlippingBook