Sözler - page 1201

Kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hü-
zündür, yetimâne değildir. Firakulahbaptan gelir; fakdü-
lahbaptan gelmez.
Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli
bir sanat-ı İlâhî onun medar-ı bahsi. Tabiattan bahsetmez.
Kör kuvvetin yerine, inayetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî
ona medar-ı beyan. Onun için, kâinat vahşetzar suret giy-
mez.
Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemi-
yet-i ahbap. Her tarafta tecavüp, her canipte tahabbüp;
ona sıkıntı vermez.
Her köşede istinas, o cemiyet içinde mahzunu vazedi-
yor bir hüzn-i müştakane; bir hiss-i ulvî verir, gamlı bir
hüznü vermez.
İkisi birer şevki de verir. O yabanî edebin verdiği bir
şevk ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasıt; ruha
ferah veremez.
Kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî
verir. İşte bu sırra binaen, şeriat-ı Ahmediye (
ASM
) lehvi-
yatı istemez.
Bazı alât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin
verip; demek hüzn-i Kur’ânî veya şevk-i tenzilî veren alet
zarar vermez.
Eğer hüzn-i yetimî veya şevk-i nefsanî verse, alet ha-
ramdır. Değişir eşhasa göre; herkes birbirine benzemez.
• • •
ve eğlenceler.
mahzun:
üzüntülü.
medar-ı bahsi:
söz konusu.
medar-ı beyan:
açıklama sebebi.
muhatab-ı mahzun:
dosttan ay-
rılık üzüntüsü içindeki muhatap.
münbasıt:
yayılma, genişleme.
nefis:
beden, kişi.
rahmetli:
rahmet sonucu.
ruh:
insanın manevî yönü.
sanat-i İlâhî:
Allah’ın eseri ve sa-
natı.
suret:
şekil.
şeriat-ı Ahmediye:
Peygamberi-
mizin dini.
şevk:
gayret, heyecan.
şevk-i meali:
yüksek gayret.
şevk-i nefsanî:
bedene ait dü-
şük, insanı alçaltan gayretler.
şevk-i tenzil:
dine ait, ahirete yö-
nelik gayret.
şuurlu:
bilinçli.
tahabbüp:
karşılıklı sevgi, mu-
habbet.
tahrim:
yasaklama.
tecavüp:
isteğine cevap veren.
vahşetzar:
ürküntü ve terk edil-
mişlik duygusu veren yer.
vazetmek:
koymak.
yabanî edeb:
batı edebiyatı.
yetimâne:
kimsesizlik.
alât-ı lehv:
çalgı ve müzik
aletleri.
alet:
araç, vasıta.
âşıkane hüzün:
sevgiyi neti-
ce veren üzüntü.
canip:
taraf, yön.
cemiyet-i ahbap:
dostlar
meclisi.
eğer:
şayet.
eşhas:
şahıslar, bireyler, fert-
ler.
fakdülahbap:
dostsuzluk,
yalnızlık.
ferah:
rahatlık, genişlik.
firakulahbap:
dosttan ayrıl-
mak.
gamlı hüzün:
yalnızlıktan
kaynaklanan üzüntü.
haram:
yasak.
helâl:
müsaade etme.
heves:
nefsin düşük arzuları.
hikmet:
her şeyin belirli ga-
yelere yönelik olarak. manalı,
faydalı ve tam yerli yerinde
olması.
hiss-i ulvî:
yüce duygu.
hüzn-i Kur’ânî:
Kur’ân’ın ver-
diği kudsî üzüntü.
hüzn-i müştakane:
kavuşma
şevki içindeki üzüntü.
hüzn-i yetimî:
terk edilmiş-
lik, kimsesizlik üzüntüsü.
inayet:
yardım.
istinas:
yakınlaşma, dostluk
kurma.
kâinat:
varlık âlemi.
kör kuvvet:
sonucu görme-
yen kontrolsüz güç.
kudret-i İlâhî:
Allah’ın gücü,
kuvveti.
Kur’ân’ın edebi:
Kur’ân’ın
edebiyatı.
Kur’ân’ın şevki:
Kur’ân’ın
verdiği gayret ve heyecan.
lehviyat:
insanı alçaltan oyun
SÖZLER | 1201 |
L
EMAAT
1...,1191,1192,1193,1194,1195,1196,1197,1198,1199,1200 1202,1203,1204,1205,1206,1207,1208,1209,1210,1211,...1482
Powered by FlippingBook