Sözler - page 1209

Bak, girdik şu zemine, ayağımızı bastık şahadet âlemi-
ne; şehr-i âyine-i Rahman, gürültühane-i insan. Hiçbir
şey bilmeyiz; delil ve imamımız,
Meşiet-i Rahman’dır. Vekil-i delilimiz, nazenin gözleri-
miz. Gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına gelir
mi evvelki gelişimiz?
Garip, yetim olmuştuk, düşmanlarımız çoktu; bilmez-
dik hamîmizi. Şimdi nur-i imanla, o düşmanlara karşı, bir
rükn-i metinimiz,
İstinadî noktamız, hem himayetkârımız, defeder düş-
manları. O iman-ı billâhtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-i
hayatımız, hem de ruh-i ruhumuz.
İşte kalbimiz rahat, düşmanları aldırmaz, belki düşman
tanımaz. Evvelki yolumuzda, vakta vicdana girdik; işittik
ondan binlerle feryadüfizar ve avaz.
Ondan belâya düştük. Zira âmâl, arzular, istidat ve his-
siyat daim ebedi ister. Onun yolunu bilmezdik. Bizden yol
bilmemezlik; onda fizar ve niyaz.
Fakat, elhamdülillâh, şimdi gelişimizde bulduk nokta-i
istimdat ki, daim hayat verir o istidat, âmâle; tâ ebedülâ-
bâda onları eder pervaz.
Onlara yol gösterir, o noktadan istidat. Hem istimdat
ediyor, hem âb-ı hayatı içer, hem kemaline koşuyor o
nokta-i istimdat, o şevkengiz remzünaz.
İkinci kutb-i iman ki, tasdik-i haşirdir. Saadet-i ebedî o
sadefin cevheri. İman bürhanı, Kur’ân; vicdan, insanî bir
râz.
mellik.
kutb-i iman:
iman kutbu.
meşiet-i Rahman:
Rahman olan
Allah’ın dilemesi.
nazenin:
ince, nazenin duyarlı.
niyaz:
dua ve yalvarma.
nokta-i istimdat:
medet alınacak
nokta, yer.
nur-i hayat:
hayatın nuru.
nur-i iman:
iman nuru.
pervaz:
kanat çırpma, uçma.
remzünaz:
işaret ve zerafet.
ruh-i ruhumuz:
ruha ruh veren.
rükn-i metin:
sağlam esaslar,
prensipler.
saadet-i ebedî:
sonsuz mutluluk.
sadef:
inciyi koruyan kabuk.
şahadet âlemi:
görünen âlem,
dünya.
şehrayin-i Rahman:
Allah’ın bay-
ram yeri hâline getirdiği yer küre-
si.
şevkengiz:
şevke getiren.
tâ:
oraya kadar.
tasdik-i haşir:
öldükten sonra di-
rilmeyi kabul etme, onaylama.
vakta:
ne zamanki.
vekil-i delilimiz:
delil olarak gö-
rünen.
vicdan:
insanın duygusal yönü, iç
âlemi, içsel kontrol mekanizması.
yetim:
kimsesiz.
zemin:
yer.
zira:
çünkü.
ziya-ı ruhumuz:
ruhumuzun ışığı.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
âmâl:
emeller, arzular.
arzular:
istekler.
avaz:
çığlık.
belâ:
musibet.
belki:
bilâkis.
bürhan:
delil.
cevher:
değerli temel esaslar.
daim:
devamlı.
def’ etmek:
kovmak, uzak-
laştırmak.
delil:
rehber.
ebed:
sonsuz.
ebedülâbâd:
ebedler memle-
keti, sonsuz olan ahiret haya-
tı.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun.
evvel:
önce.
fakat:
ama.
feryadüfizar:
bağırıp çağır-
ma.
fizar:
ağlama, bağırma.
garip:
yabancı.
gürültühane-i insan:
insanın
gürültü, patırtı yeri.
hamî:
koruyucu.
hayat vermek:
canlandır-
mak.
himayetkâr:
koruyucu şekil-
de.
hissiyat:
duygular.
imam:
önder.
iman :
inanç.
iman-ı billâh:
Allah’ın birliği-
ne iman.
insanî râz:
insanın anlaşılmaz
sırrı.
istidat:
kabiliyet.
istimdat:
medet ve yardım
alma.
istinadî nokta:
dayanak nok-
tası.
kalb:
insanın manevî yönü.
kemal:
olgunluk, mükem-
SÖZLER | 1209 |
L
EMAAT
1...,1199,1200,1201,1202,1203,1204,1205,1206,1207,1208 1210,1211,1212,1213,1214,1215,1216,1217,1218,1219,...1482
Powered by FlippingBook