Her bir şey bize düşman, her bir şey bizden garip. Hiç-
bir şey kalbimize bir teselli vermiyor; hiç emniyet bahşet-
mez, hakikî zevki vermez.
Rabian
, biz ecram-ı ulviyeye baktıkça, onlar nazara ve-
rir bir havf ile dehşeti. Hem vicdanın müz’ici bir tevah-
huş geliyor akılsûz, evhamsaz.
İşte, ey birader! Bu dalâletin yolu, mahiyeti şöyledir.
Küfürdeki zulmeti bu yolda tamam gördük. Şimdi de gel
kardeşim, o ademe döneriz.
Tekrar yine geliriz. Bu kere tarikımız sırat-ı müstakim-
dir, hem imanın yoludur. Delil ve imamımız, inayet ve
Kur’ân’dır, şehbaz-ı edvarpervaz.
İşte Sultan-ı Ezel’in rahmet ve inayeti vakta bizi istedi,
kudret bizi çıkardı, lütfen bizi bindirdi kanun-i meşiete et-
var üstünde perdaz.
Şimdi bizi getirdi, şefkat ile giydirdi şu hil’at-ı vücudu.
Emanet rütbesini bize tevcih eyledi; nişanı, niyaz ve na-
maz.
Şu edvar ve etvarın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i
nazdır. Yolumuzda teshilât içindir ki, kaderden bir emir-
name vermiş sahifede cephemiz.
Her nereye geliriz, her hangi taifeye misafir oluyoruz;
pek uhuvvetkârâne istikbal görüyoruz. Malımızdan veri-
riz, mallarından alırız.
Ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle süs-
lerler, hem de teşyi ederler. Gele gele, işte geldik, dünya
kapısındayız, işitiyoruz avaz.
adem:
yokluk.
akılsûz:
aklı tırmalayan, akla ters
gelen.
avaz:
çığlık.
bahşetmek:
bağışlamak, vermek.
birader:
kardeş.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılmak.
dehşet:
korku, ürkütücülük.
delil :
bürhan.
ecram-ı ulviye:
gök cisimleri, ge-
zegenler ve yıldızlar.
edvar:
devirler, asırlar.
emanet:
korunması gerekli de-
ğerli şey.
emirname:
emir yazısı, yönetme-
lik.
emniyet:
güven.
etvar:
tavırlar, hâller.
evhamsaz:
kuruntuya kapılan.
garip:
yalnız, kimsesiz.
hakikî:
gerçek.
havf:
korku.
her hangi:
hangisi olursa olsun.
her nere:
nerede.
hil’at-ı vücut:
beden elbisesi.
imam:
önder, rehber.
iman yolu:
doğru inancın insana
gösterdiği yol.
inayet:
yardım.
istikbal:
gelecek.
kader:
takdir, alın yazısı.
kalbe teselli vermek:
kalbi ra-
hatlatmak.
kanun-i meşiet:
Allah’ın dileme,
irade kanunu.
kere:
defa.
kudret:
güç, kuvvet.
Kur’ân:
Allah’ın kelâmı.
küfür:
Allah’ı ve ahireti inkâr.
mahiyet:
nitelik, bir şeyin
esası.
mal:
değerli eşya.
menzil-i naz:
naz makamı.
misafir:
yolcu.
müz’iç:
sıkıcı, sıkıntılı.
namaz:
Allah’a ibadetin adı.
nazara vermek:
insanların
görüşüne, dikkatine sunmak.
nişan:
alâmet, iz.
niyaz:
dua, yalvarış.
perdaz:
yönlendirici, düzenle-
yici.
rabian:
dördüncüsü.
rahmet:
merhamet.
sahife:
yazı yazılan kâğıt,
sayfa.
Sultan-ı Ezel:
başlangıcı ol-
mayan güç sahibi, padişah.
sırat-ı müstakim:
istikametli,
doğru yol.
şefkat:
acıma ve koruma
duygusu.
şehbaz-ı edvarpervaz:
her
zaman hâkimiyet kanadını
inananların üstünde tutan.
taife:
gurup, topluluk.
tarik:
yol.
teshilât:
kolaylaştırma.
teşyi etmek:
uğurlama.
tevahhuş:
korku verme.
tevcih etme:
yöneltme.
ticaret:
alış veriş.
uhuvvetkârâne:
kardeşçesi-
ne.
vakta:
ne zaman ki.
vicdan:
insanın duygusal yö-
nü.
zevk:
lezzet.
zulmet:
karanlık.
L
EMAAT
| 1208 | SÖZLER