Sözler - page 1206

İşte şimdi biz geldik şu âlem-i vücuda, o sahra-i haile.
Gözümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık. Evvel istitafkâ-
râne önümüze bakarız.
Lâkin beliyyeler, elemler, önümüzde düşmanlar gibi te-
hacüm eder. Ondan korktuk, çekindik. Sağa sola, ana-
sır-ı tabâyie bakarız, ondan medet bekleriz.
Lâkin biz görüyoruz ki, onların kalbleri kasiye, merha-
metsiz. Dişlerini bilerler, hiddetli de bakarlar. Ne naz din-
ler, ne niyaz.
Muztar adamlar gibi, me’yusâne, nazarı yukarıya kal-
dırdık. Hem istimdatkârâne, ecram-ı ulviyeye bakarız; pek
dehşetli tehditkâr da görürüz.
Güya birer gülle, bomba olmuşlar, yuvalardan çıkmış-
lar, hem etraf-ı fezada pek sür’atli geçerler. Her nasılsa
ki onlar birbirine dokunmaz.
Ger birisi yolunu kazara bir şaşırtsa, eliyazübillâh, şu
âlem-i şahadet ödü de patlayacak. Tesadüfe bağlıdır; bun-
dan dahi hayır gelmez.
Me’yusâne nazarı o cihetten çevirdik, elîm hayrete düş-
tük. Başımız da eğildi, sinemizde saklandık. Nefsimize ba-
karız, mütalâa ederiz.
İşte işitiyoruz: Zavallı nefsimizden binlerle hacetlerin
sayhaları geliyor, binlerle fâkatlerin eninleri çıkıyor. Te-
selliyi beklerken tevahhuş ediyoruz.
Ondan da hayır gelmedi. Pek ilticakârâne vicdanımıza
girdik. İçine bakıyoruz, bir çareyi bekleriz. Eyvah, yine
bulmayız. Biz medet vermeliyiz.
âlem-i şahadet:
görünen madde
âlemi.
âlem-i vücut:
varlık dünyası.
anasır-ı tabâyi:
tabiatta bulunan
unsurlar, dağlar, taşlar ve varlık-
lar.
beliyyeler:
belâ ve musibetler.
cihet:
yön.
çare:
fayda, menfaat.
ecram-ı ulviye:
gökteki cisimler,
gezegenler, yıldızlar.
elemler:
acı ve üzüntü.
elîm:
acı ve üzüntü verici.
eliyazübillâh:
Allah korusun.
enin:
acı ve üzüntüden inleme.
etraf-ı feza:
gök yüzü, uzayın
çevresi.
eyvah:
yok mu kurtaran.
fâkat:
yoksulluk, fakirlik, ihtiyaç.
ger:
eğer.
gülle:
top mermisi.
güya:
sanki.
hacet:
ihtiyaç.
hayret:
şaşkınlık.
hayır:
fayda.
hiddet:
öfke.
ilticakârâne:
sığınır gibi.
istimdatkârâne:
yardım ister
şekilde.
istitafkârâne:
merhamet is-
teyene yakışır şekilde.
kasiye:
katı, sert.
kazara:
aniden, birden bire,
bir kaza sonucu.
lâkin:
ama, fakat.
medet:
imdat, yardım iste-
me.
merhamet:
acıma duygusu.
me’yusâne:
ümitsizce.
muztar:
zorda kalma, çaresiz.
mütalâa:
etraflıca inceleme.
naz:
cilve.
nazar:
bakışını çevirme, bak-
ma, gözü çevirme.
nefis:
beden, insanın beden-
sel yönü.
niyaz:
dua, yalvarış.
ödü patlamak:
çok korkmak,
korkudan ölmek.
pek dehşetli:
çok korku veri-
ci.
sahra-i hail:
korku veren çöl.
sayha:
yüksek ses.
sine:
göğüs.
şeş cihet:
altı yön.
tehacüm:
hücum etme.
tehditkâr:
tehdit edici, kor-
kutucu.
tesadüf:
rastlantı.
teselli:
yatıştırma.
tevahhuş:
korkutma.
vicdan:
insanın iyiyi kötüden
ayırma kabiliyeti.
zavallı:
çaresiz.
L
EMAAT
| 1206 | SÖZLER
1...,1196,1197,1198,1199,1200,1201,1202,1203,1204,1205 1207,1208,1209,1210,1211,1212,1213,1214,1215,1216,...1482
Powered by FlippingBook