Nitekim, Bediüzzaman’ın dediği gibi, ihbaratın iki kut-
bu da tahakkuk etmiş. Bir iki sene sonra Meşrutiyet dev-
rinde, şeair-i İslâmiyeye muhalif çok âdât-ı ecnebiyeyi ah-
zetmek ve gittikçe Türkiye’de yerleştirmekle; ve şimdi Av-
rupa’da Kur’ân’a ve İslâmiyet’e karşı gösterilen hüsnüalâ-
ka ve bilhassa bahtiyar Alman milletinde fevç fevç İslâ-
miyet’i kabul etmek gibi hâdiseler, o ihbarı tamamıyla tas-
dik etmişlerdir.
İşte, büyük ulema-i İslâm ve meşayih-i kiram, çok tec-
rübe ve imtihanlarla şöyle bir kanaate varmışlardır ki, Be-
diüzzaman ne söylerse hakikattir. Bediüzzaman’ın eser-
leri sünuhat-ı kalbiye olup, cumhur-i ulemanın tasdik ve
takdirine mazhardır.
Ehl-i ilim, ehl-i tasavvuf ve ehl-i mektep ve fen, Bedi-
üzzaman’ın eserlerinden sadece istifaza ve istifade eder-
ler. Evet, üç aylık bir tahsili bulunan ve kırk seneden be-
ri Kur’ân-ı Kerîm’den başka bir kitapla iştigal etmeyen,
yüz otuzu Türkçe, on beşi Arabca olan eserlerini telif
ederken hiçbir kitaba müracaat etmediği, henüz hayatta
olan kâtipleri tarafından şehadat edilen, esasen kütüpha-
nesi de bulunmayan, yarım ümmî bir zat, öyle misilsiz bir
ilânatla, ulûm-i cedide de dahil mütenevvi ilimlerde, yük-
sek âlimler ve büyük mürşitlerle, genç yaşında yaptığı mü-
nazaraların hepsinde muvaffak olduğu meydanda bulu-
nan, ittifaklı olan meseleleri tasdik ve ihtilâflı olanları tas-
hih eden, kendisi için “Bediüzzaman’ın cevap vereme-
yeceği bir sual yoktur” diye allâmeler tarafından tasdik
edilen ve Avrupa’nın bir kısım idraksiz ve garazkâr
ilim:
bilgi.
imtihan:
deneme sınama.
İslâmiyet:
semavî dinlerin so-
nuncusu.
istifade:
faydalanma.
istifaza:
feyizlenme.
iştigal:
meşgul olma.
ittifak:
fikir birliği.
kanaat:
görüş, fikir.
kâtip:
yazıcı.
Kur’ân-ı Kerîm:
Kur’ân; Hz. Mu-
hammed’e vahiyle indirilen en
son İlâhî kitap.
kutup:
iki noktadan her biri.
kısım:
parça, grup.
mazhar:
nail olma, kavuşma.
mesele:
konu, problem.
meşayih-i kiram:
izzet ve ikram
sahibi şeyhler.
Meşrutiyet:
Osmanlılarda 1908
değişikliğiyle devam eden hukukî
ve siyasî dönem.
millet:
ulus.
misilsiz:
benzersiz.
muhalif:
muhalefet eden.
muvaffak:
başarılı.
münazara:
tartışma.
müracaat:
başvurma, danışma.
mürşit:
doğru yolu gösteren, reh-
ber.
mütenevvi:
çeşit çeşit.
sual:
soru.
sünuhat-ı kalbiye:
kalbe ait ha-
tırlayışlar, içe doğuşlar.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şeair-i İslâmiye:
İslâma sembol
olmuş iş ve ibadetler.
tahakkuk:
gerçekleşme.
tahsil:
öğrenim.
takdir:
kıymet verme, beğenme.
tasdik:
doğrulama.
tashih:
düzeltme.
tecrübe:
deneyim.
telif:
eser ortaya koyma.
ulema-i İslâm:
İslâm âlimleri.
ulûm-i cedide:
yeni ilimler.
ümmî:
okuma yazması olmayan.
zat:
kişi.
âdât-ı ecnebiye:
yabancı
âdetleri.
ahzetmek:
almak.
âlim:
bilgin.
allâme:
ilmî seviyesi çok yük-
sek olan âlim.
bahtiyar:
bahtlı, mes’ut.
bilhassa:
özellikle.
cevap:
soruya verilen karşılık,
yanıt.
cumhur-i ulema:
âlimlerin
çoğunluğu.
dahil:
içinde.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
ehl-i mektep:
mektepli, okul-
lu olanlar.
ehl-i tasavvuf:
tasavvuf ve
tarikat ehli.
esasen:
aslında.
eser:
telif, kitap.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimler.
fevç fevç:
akın akın.
garazkâr:
kinli.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, doğru.
hayat:
yaşam.
hüsnüalâka:
güzel ilgi.
idraksiz:
anlayışsız.
ihbar:
haber verme.
ihbarat:
haber vermeler.
ihtilâf:
fikir ayrılığı.
ilânat:
ilânlar.
SÖZLER | 1225 |
K
ONFERANS