Bediüzzaman, küçük yaşından beri halkların mukabil-
siz hediyelerinden istiğna etmiştir. Hediye kabul etmeme-
yi meslek edinmiştir. Zindandan zindana, memleketten
memlekete sürgün edildiği zamanlarda, ihtiyarlığın tah-
mil ettiği zaruretler içinde dahi, bu seksen senelik istiğna
düsturunu bozmamıştır. En has bir talebesi, bir lokma bir
şey hediye etse, mukabilini verir; vermese dokunur.
Neden hediye kabul etmediğinin sebeplerinden birisi
olarak der ki: “Bu zaman, eski zaman gibi değildir. Eski
zamanda imanı kurtaran on el varsa, şimdi bire inmiş.
İmansızlığa sevk eden sebepler eskiden on ise, şimdi yü-
ze çıkmış. İşte böyle bir zamanda imana hizmet için, dün-
yaya el atmadım, dünyayı terk ettim. Hizmet-i imaniye-
mi hiçbir şeye alet etmeyeceğim” der.
Hazret-i Üstat, kendi şahsı için birisi zahmet çekse, bir
hizmetini görse, mukabilinde bir ücret, bir teberrük verir.
Aksi hâlde, ruhuna ağır gelir, hoşuna gitmez.
Bediüzzaman Said Nursî, Kur’ân, iman ve dine yaptı-
ğı hizmetinde, senelerden beri, mütemadî bir tarassut ve
tecessüs, takibat ve tetkikat altında bulundurulmuştur.
Yalnız ve yalnız rıza-i İlâhî için, yalnız ve yalnız hakikat
için İslâmiyet’e hizmet ettiği ve hizmet-i Kur’âniyesini hiç-
bir şeye alet etmediği müteaddit mahkemelerde de sabit
olmuştur.
Eğer bu mezkûr hakikatlere ve eserlerindeki hak ve ha-
kikati gören hakperestlerin Bediüzzaman ve eserlerinde
tetkikat:
incelemeler.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
zaruret:
çaresizlik, muhtaçlık.
zindan:
hapishane.
aksi hâlde:
tersine.
alet etmek:
vasıta yapmak.
alet:
vasıta.
düstur:
prensip.
eser:
telif.
hak:
doğru.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakperest:
doğruluk ve hak-
tan taviz vermeyen.
hâl:
durum.
has:
seçkin.
Hazret-i Üstat:
Üstat Hazret-
leri, Bediüzzaman Said Nursî.
hediye:
karşılıksız olarak ve-
rilen şey.
hizmet-i imaniye:
imana ait
hizmet.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hizmeti.
iman:
inanç, itikat.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
istiğna:
çekinme, aza kanaat
etme, olanla yetinme.
lokma:
az miktar.
memleket:
diyar.
meslek:
gidiş, tutulan yol.
mezkûr:
zikredilen.
mukabil:
karşılık.
müteaddit:
çeşitli.
mütemadî:
sürekli.
rıza-i İlâhî:
Allah rızası.
sebep:
neden.
sevk:
yönlendirme.
sürgün:
uzaklaştırma, sürül-
mek, nefiy.
şahıs:
kendi varlığı.
tahmil:
yükleme.
takibat:
soruşturma.
talebe:
öğrenci.
tarassut:
gözetim.
teberrük:
bereketlenmek.
tecessüs:
bir insanın özel du-
rumunu araştırıp öğrenme ar-
zusu, merak.
terk:
vazgeçme.
SÖZLER | 1235 |
K
ONFERANS