(2)
p
än
Ón
°Sr
ô o
Ÿr
Gn
h
(1)
@ p
äÉn
jp
QGs
òdGn
h
’deki kasemde, havanın
temevvücatı ve tasrifatı içinde mühim hikmetleri ihtar
etmek için, rüzgârlara, memur melâikelere kasemle na-
zar-ı dikkati celp ediyor ki, tesadüfî zannolunan unsurlar,
çok nazik hikmetleri ve ehemmiyetli vazifeleri görüyor-
lar. Ve hakeza, her bir mevkiin, ayrı ayrı nüktesi ve
faydası vardır. Vakit müsait olmadığı için, yalnız icmalen
(3)
p
¿ƒo
àr
`js
õdGn
h p
Ú
u
àdGn
h
kasemindeki çok nüktelerinden bir nük-
teye işaret edeceğiz. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak,
tîn
ve
zeytin
ile kasem vasıtasıyla aza-
met-i kudretini ve kemal-i rahmetini ve büyük nimetleri-
ni ihtar ederek, esfel-i safilîn tarafına giden insanın yüzü-
nü o taraftan çevirip, şükür ve fikir ve iman ve amel-i sa-
lih ile, tâ âlâyıilliyyine kadar terakkiyat-ı maneviyeye
mazhar olabilmesine işaret ediyor. nimetler içinde tîn ve
zeytinin tahsisinin sebebi, o iki meyvenin çok mübarek
ve nafi olması ve hilkatlerinde de, medar-ı dikkat ve ni-
met çok şeyler bulunmasıdır. Çünkü, hayat-ı içtimaiye ve
ticariye ve tenviriye ve gıda-i insaniye için zeytin en bü-
yük bir esas teşkil ettiği gibi; incirin hilkati, zerre gibi bir
çekirdekte koca incir ağacının cihazatını saklayıp derç
etmek gibi bir harika mu’cize-i kudreti gösterdiği gibi, ta-
amında, menfaatinde ve ekser meyvelere muhalif olarak
devamında ve daha sair menafiindeki nimet-i İlâhiyeyi
kasem ile hatıra getiriyor. Buna mukabil, insanı iman ve
amel-i salihe çıkarmak ve esfel-i safilîne düşürmemek
için bir ders veriyor.
âlâyıilliyyin:
Allah katında en iyi-
lerin derecesi.
amel-i salih:
Allah rızasına uygun
hayırlı ve faydalı iş.
azamet-i kudret:
Allah’ın kudre-
tinin büyüklüğü.
celp etme:
çekme.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi;
şeref ve büyüklük sahibi olan Al-
lah.
cihazat:
cihazlar, azalar, organlar.
derç etmek:
toplamak, içine yer-
leştirmek.
ehemmiyet:
önem, değer.
ekser:
pek çok.
esfel-i safilîn:
aşağıların en aşağı-
sı.
fayda:
fayda, yarar.
gıda-i insaniye:
insanî gıdalar.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
harika:
olağanüstü.
hatıra getirmek:
zihne ve akla
getirmek.
hayat-ı içtimaiye ve ticariye ve
tenviriye:
öğrenim ve aydınlan-
ma, ticarî ve içtimaî hayat.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hayat-ı tenviriye:
bilgi ile aydın-
latılan hayat.
hayat-ı ticariye:
ticaret hayatı.
hikmet:
gizli, bilinmeyen nokta,
İlâhî gaye ve fayda.
hilkat:
yaratılış.
icmalen:
kısaca, özetle.
ihtar etmek:
hatırlatmak, uyar-
mak.
iman:
inanma, itikat.
işaret etme:
gösterme, bildirme.
kasem:
yemin, ant.
kemal-i rahmet:
kusursuz ve
mükemmel bir rahmet.
mazhar olmak:
kavuşmak, şeref-
lenmek.
medar-ı dikkat:
dikkat sebebi.
melâike:
melekler.
melek:
Allah’ın nurdan yarattığı
Allah’ın emirlerine tam itaat eden
varlık.
menafi:
menfaatler, faydalar.
menfaat:
fayda.
mevki:
yer.
mu’cize-i kudret:
Cenab-ı Hakkın
kudretinin mu’cizesi.
muhalif:
karşı, zıt.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
bereketli, kutlu, hayır-
lı.
mühim:
önemli.
müsait:
uygun, münasip.
nafi:
faydalı.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakış.
nazik:
narin, ince.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nimet-i İlâhiye:
Allah’ın ni-
meti.
nükte:
ince manalı söz.
sair:
diğer, öteki.
şükür:
memnunluk ve hoş-
nutluk ifade etme, teşekkür;
nimet ve iyiliğin sahibini tanı-
ma ve Allah’a karşı kulluk gö-
revini yerine getirme.
taam:
yemek.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tasrifat:
çekimler, tasarruf et-
meler, istediği şekilde kullan-
ma ve idare etme.
temevvücat:
dalgalanmalar.
terakkiyat-ı manevî:
manevî
ilerlemeler.
tesadüfî:
rastgele.
teşkil etmek:
meydana getir-
mek.
tin:
incir.
unsur:
bir şeyin parçası, asıl.
vakit:
zaman.
vasıta:
aracılık.
vazife:
görev.
yemin:
ant, kasem.
zan:
sanma.
zerre:
atom, en küçük mad-
de parçası.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 662 | Mektubat
1.
Yemin olsun esip savuran rüzgâra. (Zariyat Suresi: 1.)
2.
Yemin olsun peş peşe gönderilen meleklere. (Mürselât Suresi: 1.)
3.
Yemin olsun incire ve zeytine. (Tîn Suresi: 1.)