gibi uçamam. Ayaklarım delildir, hüccettir. Aynı
(1)
o
óo
Ñr
©n
f
ve
(2)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f
’de,
Ma’bud
ve
Müstean
olan
Hâlık’
a giden
yolu göstermek lâzımdır ki, sizin ile gelebileyim.”
o vakit kalbe şöyle geldi ki, o mütehayyir akla de:
Bak kâinattaki bütün mevcudata: zîhayat olsun, camit
olsun, kemal-i itaat ve intizam ile vazife suretinde ubudi-
yetleri var. Bir kısmı şuursuz, hissiz oldukları hâlde,
gayet şuurkârâne, intizamperverâne ve ubudiyetkârâne
vazife görüyorlar. demek, bir
Ma’bud-iBilhak
ve bir
Amir-i Mutlak
vardır ki, bunları ibadete sevk edip istih-
dam ediyor.
Hem bak bütün mevcudata, hususan zîhayat olanlara:
Her birinin gayet kesretli ve gayet mütenevvi ihtiyacatı
var ve vücut ve bekasına lâzım pek kesretli, muhtelif
matlûpları var; en küçüğüne elleri ulaşmaz, kudretleri ye-
tişmez. Hâlbuki o hadsiz matlâpları, ummadığı yerden,
vakt-i münasipte, muntazaman onların ellerine veriliyor
ve bilmüşahede görünüyor.
İşte, şu mevcudatın bu hadsiz fakr ve ihtiyacatı; ve bu
fevkalâde ianat-ı gaybiye ve imdadat-ı rahmaniye, bilbe-
dahe gösterir ki, bir
Ganî-iMutlak
ve
Kerîm-iMutlak
ve
Kadîr-iMutlak
olan bir
Hamî
ve
Râzık
’ları vardır ki, her
şey ve her zîhayat ondan istiane eder, medet bekliyor,
manen
(3)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
G
der.
o vakit akıl, “Amenna ve saddakna” dedi.
imdadat-ı Rahmaniye:
sonsuz
rahmet sahibi olan Allah’ın yar-
dımları.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
intizamperverâne:
intizamı se-
verek, disipline uyarak.
istiane etmek:
yardım istemek.
istihdam etmek:
kullanmak, ça-
lıştırmak.
kadir-i Mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kemal-i itaat:
tam ve mükem-
mel itaat.
kerîm-i Mutlak:
cömertliği ve
bağışı sınırsız ikram sahibi olan
Allah.
kesret:
çokluk.
kısım:
parça, nevi, bölüm.
kudret:
kuvvet, iktidar.
lâzım:
gerekli.
Ma’bud:
kendisine ibadet olunan
Allah.
Ma’bud-i bilhak:
her yerde ve
bütün hâllerde medhe ve hamde
lâyık olan Cenab-ı Allah.
manen:
manaca, manevî yönden.
matlâp:
istenen, talep edilen şey;
istek.
matlûp:
istenilen, talep olunan
şey.
medet:
inayet, yardım.
mevcudat:
var olan her şey, ya-
ratılmışlar.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
muntazaman:
düzenli olarak.
Müstean:
kendisinden yardım
beklenen Allah.
mütehayyir:
şaşırmış, hayrette
kalmış.
mütenevvi:
çeşitli, farklı.
Râzık:
rızık veren Allah.
sevk etmek:
sürmek, ulaştırmak,
kavuşturmak.
suret:
biçim, görünüş.
şuur:
anlayış, idrak, bilinç.
şuurkârâne:
şuurluca, bilinçli bir
şekilde.
ubudiyet:
kulluk, ibadet.
ubudiyetkârâne:
kulluğa yakışır
tarzda, ibadet eder gibi.
vakit:
zaman.
vakit-i münasip:
uygun zaman.
vazife:
görev.
vücut:
varlık.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
amenna ve saddakna:
inanı-
yor ve tasdik ediyoruz.
amir-i Mutlak:
mutlak amir
ve emir sahibi olan Allah.
beka:
ebedîlik, devam, sürek-
li.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr
olarak.
bilmüşahede:
görerek.
camit:
ruhsuz, cansız.
delil:
şahit, kanıt.
fakr:
fakirlik, muhtaçlık.
fevkalâde:
olağanüstü, hari-
ka.
Gani-i Mutlak:
sonsuz ve sı-
nırsız zenginlik sahibi ve hiç
bir şeye ihtiyacı olmayan Al-
lah.
gayet:
son derece, çok.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, Allah.
hamî:
himaye eden, koruyan.
hususan:
özellikle.
hüccet:
delil, bürhan, ispat.
ianat-ı gaybiye:
gaybî, ma-
nevî yardımlar.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini
yerine getirme.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar.
Mektubat | 671 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
1.
Kulluk ederiz.
2.
Yardım dileriz.
3.
Ancak Senden yardım dileriz. (Fatiha Suresi: 5.)