Cenab-ıHakkınrububiyetinoktasındaorucunçokhik-
metlerindenbirhikmetişudurki:
Cenab-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde
halk ettiği ve bütün enva-ı nimeti o sofrada,
(1)
o
Öp
°ùn
àr
ën
j n
’ o
år
«n
M r
øp
e
bir tarzda o sofraya dizdiği cihet-
le, kemal-i rububiyetini ve rahmaniyet ve rahîmiyetini o
vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve
esbap dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam gö-
remiyor, bazen unutuyor.
ramazan-ı şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir
ordu hükmüne geçer. sultan-ı ezelî’nin ziyafetine davet
edilmiş bir surette, akşama yakın “Buyurunuz” emrini
bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o
şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmaniyete karşı vüs’at-
li ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele edi-
yorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iş-
tirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?
İkİNCİ NÜkte
Ramazan-ımübareğinsavmıCenab-ıHakkınnimetle-
rininşükrünebaktığıcihetle,çokhikmetlerindenbirhik-
metişudurki:
Birinci sözde denildiği gibi, bir padişahın matbahın-
dan bir tablacının getirdiği taamlar bir fiyat ister. tablacı-
ya bahşiş verildiği hâlde, çok kıymettar olan o nimetleri
kıymetsiz zannedip, onu in’am edeni tanımamak nihayet
derecede bir belâhat olduğu gibi; Cenab-ı Hak, hadsiz
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük.
bahşiş:
ücretten ayrı verilen para.
belâhat:
ahmaklık, aptallık.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta kendisi
olan şeref ve yücelik sahibi
cihet:
yön.
davet:
çağırma.
derece:
seviye, düzey.
ehl-i iman:
inananlar, mü’minler.
emir:
buyruk.
enva-i nimet:
nimet çeşitleri, tür-
leri.
esbap dairesi:
sebepler dairesi.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nefsi-
nin arzularına dalmak, duyarsız-
lık, umursamazlık.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
halk etme:
yaratma.
haşmet:
görkem, büyüklük, hey-
bet.
hikmet:
İlâhî gaye, fayda.
hükmüne geçmek:
değerinde ol-
mak, yerine geçmek.
ifade etmek:
anlatmak.
in’am etmek:
nimetlendirmek,
nimet vermek.
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
iştirak etmek:
ortak olmak, katıl-
mak.
kemal-i Rububiyet:
Cenab-ı Al-
lah’ın yarattıklarını terbiye edip
besleme ve gözeticilik vasfının
mükemmelliği.
kıymet:
değer.
kıymettar:
değerli.
külliyet:
bütünlük, genellik.
lâyık:
uygun, yakışır.
matbah:
mutfak.
meal:
mana, anlam.
mukabele etmek:
karşılık ver-
mek.
muntazam:
düzgün, tertipli.
nihayet:
son derece, çok.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nükte:
ince manalı söz.
padişah:
sultan, hükümdar.
perde:
örtü, engel.
rahîmiyet:
Allah’ın her bir varlık-
ta tecelli edip görünen merhamet
ediciliği.
rahmaniyet:
Cenab-ı Hakkın kul-
larını beslemesi, koruması ve
merhamet etmesi vasfı.
ramazan-ı mübarek:
Mübarek
Ramazan, bereketli Ramazan.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şerefli
Ramazan ayı.
rızık:
yiyecek, içecek şey.
rububiyet:
Cenab-ı Allah’ın
her zaman, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri ver-
mesi, terbiye, tedbir ve mali-
kiyeti ve besleyiciliği.
savm:
oruç.
sofra-i nimet:
nimet sofrası.
Sultan-ı ezelî:
kudret, kuvvet
ve hükümranlığının başlangı-
cı olmayan Allah.
suret:
biçim, görünüş, tarz.
şefkat:
içten ve karşılıksız
merhamet.
şeref-i keramet:
kerametin
şerefi, övüncü.
şükür:
minnettarlık ifade et-
me, teşekkür.
taam:
yemek.
tablacı:
yiyecek sunan.
tarz:
biçim, suret.
tavr-ı ubudiyetkârâne:
kul-
luğa yakışır tavır, hareket.
ubudiyet:
kulluk, itaat, bağlı-
lık.
ulvî:
yüksek, yüce.
vaziyet:
durum.
vüs’at:
genişlik, bolluk.
zannetmek:
sanmak.
zemin:
yeryüzü.
ziyafet:
ikram için verilen ye-
mek, yemekli davet, şölen.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 676 | Mektubat
1.
Umulmadık yerlerden. (Talâk Suresinin 3. ayeti şu mealdedir: “Allah onu ummadığı bir şe-
kilde rızıklandırır.)