Her ramazan,
(1)
o
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
¬«
p
a n
?p
õr
fo
G …p
òs
dG n
¿Én
°†n
en
Q o
ôr
¡n
°T
ayeti-
ni, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor; ramazan “kur’ân
ayı” olduğunu ispat ediyor. o cemaat-i uzmanın sair ef-
ratları, bazıları huşû ile o hafızları dinlerler, diğerleri ken-
di kendine okurlar.
Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste nefs-i
süflînin hevesatına tâbi olup, yemek, içmekle o vaziyet-i
nuranîden çıkmak ne kadar çirkin ise ve o mescitteki ce-
maatin manevî nefretine ne kadar hedef ise, öyle de
ramazan-ı şerifte ehl-i sıyama muhalefet edenler de o de-
rece umum o âlem-i İslâmın manevî nefretine ve tahkiri-
ne hedeftir.
YeDİNCİ NÜkte
Ramazanınsıyamıdünyadaahiretiçinziraatveticaret
etmeyegelennev-iinsanınkazancınabaktığıcihetteki
çokhikmetlerindenbirhikmetişudurki:
ramazan-ı şerifte sevab-ı a’mal, bire bindir. kur’ân-ı
Hakîm’in, nass-ı hadis ile, her bir harfinin on sevabı
var,
(2)
on hasene sayılır, on meyve-i cennet getirir.
ramazan-ı şerifte her bir harfin on değil, bin; ve Aye-
te’l-kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler; ve ramazan-ı
şerifin cumalarında daha ziyadedir.
(3)
Ve leyle-i kadir’de
otuz bin hasene sayılır.
(4)
evet, her bir harfi otuz bin bâkî meyveler veren
kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tuba hükmüne
geçiyor ki, milyonlarla o bâkî meyveleri ramazan-ı şerif-
te mü’minlere kazandırır.
huşû:
Allah’a karşı korku ve say-
gı ile boyun eğme.
hükmüne geçme:
yerine geçme,
değerinde olma.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
Leyle-i kadir:
Kadir Gecesi.
manevî:
manaya ait, gizli, ruhî.
mescid-i mukaddes:
mukaddes
mescit, temiz kutsal mescit.
mescit:
ibadet edilecek yer.
meyve-i cennet:
cennet meyve-
si.
muhalefet:
aykırılık, zıtlık.
mü’min:
inanan.
nass-ı hadis:
hadisin delil olması.
nefret:
iğrenme, tiksinme.
nefs-i süflî:
alçak, aşağılık şeyleri
isteyen nefis.
nev-i insan:
insan cinsi, insanlık.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
nükte:
ince manalı söz.
Ramazan:
oruç ayı.
Ramazan-ı Şerif:
mübarek, şeref-
li Ramazan ayı.
sair:
diğer, öteki.
sevab-ı a’mal:
yapılan işlerin
amellerin sevabı, ödülü.
sevap:
mükâfat, ödül.
sıyam:
oruçlar.
şecere-i tuba:
cennetteki Tuba
ağacı.
tâbi:
boyun eğen, uyan.
tahkir:
hakaret etme, küçük dü-
şürme.
tarz:
biçim, suret.
umum:
bütün.
vaziyet:
durum.
vaziyet-i nuranî:
nurlu, nuranî
vaziyet, parlak durum.
ziraat:
tarım.
ziyade:
fazla.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi,
dünyası.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bâkî:
ebedî, daimî, sonsuz.
cemaat:
topluluk.
cemaat-i uzma:
muazzam
büyük cemaat.
cihet:
yön.
derece:
ölçü.
efrat:
fertler.
ehl-i sıyam:
oruç tutanlar.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tama-
men ezberleyen ve okuyan
kimse.
hasene:
hayırlı iş, iyilik.
hedef olma:
hoş olmayan
herhangi bir davranışa uğra-
ma.
hevesat:
hevesler, arzular.
hikmet:
İlâhî gaye, fayda.
1.
O Ramazan ayı ki, Kur’ân o ayda indirilmiştir. (Bakara Suresi, 185.)
2.
Tirmizî, Fezailü’l-Kur’ân, 16; Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 7:163.
3.
Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, 3:130.
4.
Kadir Suresi: 3.
Mektubat | 681 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup