Mektubat - page 689

İkincitabaka
: gözlü tabakasıdır. Yani, âmî avamdan
veyahut aklı gözüne inmiş maddiyyunlar tabakasına kar-
şı, kur’ân’ın göz ile görünecek bir işaret-i i’caziyesi bu-
lunduğu, on sekizinci İşarette dava edilmiş. Ve o dava-
yı tenvir ve ispat etmek için çok izaha lüzum vardı. Şim-
di anladığımız mühim bir hikmet-i rabbaniye cihetiyle o
izah verilmedi. pek cüz’î birkaç cüz’iyatına işaret edilmiş-
ti. Şimdi o hikmetin sırrı anlaşıldı ve tehiri daha evlâ ol-
duğuna kat’î kanaatimiz geldi. Şimdi, o tabakanın fehmi-
ni ve zevkini teshil etmek için, kırk vücuh-i i’cazdan, göz
ile görülen bir vechini, bir kur’ân’ı yazdırdık ki, o yüzü
göstersin.
BuÜçüncüKısmınmütebakimeseleleriileDördüncüKısım
tevafukatadairolduğuiçin,tevafukatadairolanfihristeile
iktifaedilerek,buradayazılmamışlardır.yalnızDördüncü
KısmaaitbirihtarileÜçüncüNükteyazılmıştır.
fb
İHtaR
lâfz-ı
Resul’
deki nükte-i azîmenin beyanında yüz alt-
mış ayet yazıldı. İşbu ayetlerin hasiyeti pek azîm olmak-
la beraber, mana cihetiyle birbirini ispat ve tekmil etti-
ğinden, çok manidar olduğu için, muhtelif ayatı hıfzet-
mek veya okumak arzusunda bulunanlara bir
Hizb-i
Kur’ânî
olduğu gibi;
Kur’ân
kelimesindeki nükte-i azîme-
nin beyanında altmış dokuz ayat-ı azîmenin derece-i be-
lâgati pek fevkalâde ve kuvvet-i cezaleti pek ulvîdir; bu
da ikinci bir
Hizb-iKur’ânî
olarak ihvana tavsiye edilir.
işaret etmek:
göstermek, belirt-
mek.
işaret:
alâmet, belirti.
işaret-i i’caziye:
mu’cize derece-
sindeki işaret.
izah:
açıklama yapma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin.
kısım:
bölüm.
kuvvet-i cezalet:
kelimenin tatlı-
lık, korku ve heybet uyandırma
kuvveti.
lâfz-ı Resul:
“Resul” lâfzı, sözü,
kelimesi.
lüzum:
gereklik.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî olduğuna inananlar, mater-
yalistler.
mana:
anlam.
manidar:
ince manalı, anlamlı.
mesele:
konu.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
mühim:
önemli.
mütebaki:
geri kalan, kısım.
nükte:
ince manalı söz.
nükte-i azîme:
yüce manalar ih-
tiva eden lâtif ve ince söz.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en zor ve en
ince yanı.
tabaka:
katman, sınıf.
tavsiye:
öğütleme.
tehir:
erteleme.
tekmil:
tamamlama.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma.
teshil etmek:
kolaylaştırmak.
tevafukat:
tevafuklar, uygunluk-
lar.
ulvî:
yüksek, yüce.
vecih:
yön, yüz.
vücuh-i i’caz:
mu’cizelik yönleri.
zevk:
manevî haz.
âmî:
cahil, bilgisiz.
arzu:
istek, heves.
avam:
cahil halk tabakası, sı-
radan insanlar.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayat-ı azîme:
büyük manalar
ihtiva eden ayetler.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
azîm:
büyük.
beyan:
anlatma, açıklama,
izah etme.
cihet:
yön.
cüz’î:
pek az olan parça.
cüz’iyat:
ufak tefek şeyler,
parçalar.
dair:
alâkalı, ilgili.
dava:
iddia.
derece-i belâgat:
belâgat de-
recesi.
evlâ:
daha uygun, daha iyi.
fehim:
anlayış.
fevkalâde:
olağanüstü.
fihriste:
bir kitapta bulunan
şeyleri sırayla gösteren liste.
hasiyet:
bir şeye has vasıf,
özellik.
hıfz etmek:
ezberlemek.
hikmet:
gizli fayda, kâinattaki
ve yaratılıştaki İlâhî gaye.
hikmet-i Rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın terbiye ve idaresinin
gayeli ve maksatlı olması,
yerli yerinde yaratması.
hizb-i kur’ân:
Kur’ân ayetle-
rinden bir kısmının bir araya
getirilmiş hâli.
hizb-i kur’ânî:
Kur’ân’ın bir
bölümü.
ihtar:
hatırlatma.
ihvan:
kardeşler.
iktifa:
kâfi görme, yetinme.
ispat etmek:
doğruyu delil
göstererek meydana koy-
mak.
Mektubat | 689 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
1...,679,680,681,682,683,684,685,686,687,688 690,691,692,693,694,695,696,697,698,699,...1086
Powered by FlippingBook