iltifatına ve fevkalâde icraatına ve doğrudan doğruya lâ-
yık ve sadık milletini has teveccühüne mazhar eder. öy-
le de, ezel ve ebed sultan’ı olan on sekiz bin âlemin pa-
dişah-ı zülcelâl’i, o on sekiz bin âleme bakan, teveccüh
eden ferman-ı âlişanı olan kur’ân-ı Hakîm’i, ramazan-ı
şerifte inzal eylemiş. elbette o ramazan, mahsus bir bay-
ram-ı İlâhî ve bir meşher-i rabbanî ve bir meclis-i ruha-
nî hükmüne geçmek, mukteza-i hikmettir.
Madem ramazan o bayramdır; elbette bir derece süflî
ve hayvanî meşagilden insanları çekmek için, oruca em-
redilecek. Ve o orucun ekmeli ise, mide gibi bütün duy-
guları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insa-
niyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani, muharre-
mattan, malâyaniyattan çekmek ve her birisine mahsus
ubudiyete sevk etmektir. Meselâ, dilini yalandan, gıybet-
ten ve galiz tabirlerden ayırmakla, ona oruç tutturmak;
ve o lisanı, tilâvet-i kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve
istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; meselâ gözünü na-
mahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten
menedip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve kur’ân
dinlemeye sarf etmek gibi, sair cihazata da bir nevi oruç
tutturmaktır. zaten mide en büyük bir fabrika olduğu
için, oruç ile ona tatil-i eşgal ettirilse, başka küçük tez-
gâhlar kolayca ona ittiba ettirilebilir.
SekİZİNCİ NÜkte
Ramazan-ışerifinsanınhayat-ışahsiyesinebaktığıci-
hetindekiçokhikmetlerindenbirhikmetişudurki:
meclisi, meleklerin ve ruhların
toplanma yer ve zamanı.
men etmek:
yasak etmek.
meselâ:
misal olarak, örneğin.
meşagil:
meşguliyetler, uğraşlar.
meşgul:
bir işle uğraşan.
meşher-i Rabbanî:
her şeyi ter-
biye eden Cenab-ı Hakkın sergisi.
muharremat:
İslâm dinine göre
haram olan şeyler.
mukteza-i hikmet:
Cenab-ı Hak-
kın hikmetinin gereği, yaratılışta-
ki İlâhî gaye ve faydaların gereği.
namahrem:
dini açıdan kendisiy-
le evlenmelerinin mümkün oldu-
ğu erkek veya kadın.
nevi:
çeşit.
nükte:
ince manalı söz.
oruç:
İslâm dininin beş şart ve
emirden biri.
Padişah-ı Zülcelâl:
sonsuz haş-
met ve büyüklük sahibi bir padi-
şah olan Allah.
Ramazan-ı Şerif:
mübarek, şeref-
li Ramazan ayı.
sadık:
sadakatli, bağlılığı içten
olan.
sair:
diğer, öteki.
salâvat:
Hz. Muhammed’e rah-
met ve esenlik dileme.
sarf etmek:
harcamak.
sevk etmek:
yönlendirmek.
süflî:
bayağı, adî.
tabir:
ifade, söz.
tatil-i eşgal etmek:
işlere ara
vermek, boş duruma geçmek.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutarak
şanına lâyık ifadelerle anmak.
teveccüh:
iltifat etme, ilgi, yönel-
me.
tilâvet-i kur’ân:
Kur’ân okumak.
ubudiyet:
kulluk, kul olduğunu
bilip Allah’a ibadet etme.
zikir:
Allah’ı anma.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri, evren.
bayram-ı İlâhî:
İlâhî bayram.
cihazat:
cihazlar, aletler.
cihazat-ı insaniye:
insanın ci-
hazları, azaları, duygular.
cihet:
yön, taraf.
elbette:
şüphesiz, her hâlde.
emir:
buyruk.
ezel ve ebed Sultanı:
varlığın
başlangıcı ve sonu olmayan
güç ve hâkimiyet sahibi sul-
tan, Allah.
ferman-ı âlişan:
şanı yüce
ferman.
fevkalâde:
olağanüstü, hari-
ka.
fikir:
düşünce.
galiz:
çirkin, terbiye ve neza-
ket ölçüsünün dışında.
gıybet:
arkadan çekiştirme.
hak:
doğru, gerçek.
hayal:
insanın zihninde tasar-
layıp, canlandırdığı şey.
hayat-ı şahsiye:
özel hayat.
hayvanî:
hayvanca.
hikmet:
gaye, fayda.
hükmüne geçmek:
yerine
geçmek, değerinde olmak.
ibret:
ders çıkarma.
icraat:
işler.
iltifat:
gönül okşayıcı güzel
söz.
inzal edilme:
indirilme.
istiğfar:
af dileme.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lâyık:
uygun, münasip.
lisan:
dil.
mahsus:
has, özel.
malâyaniyat:
faydasız, boş
şeyler.
meclis-i ruhanî:
ruhanîler
Mektubat | 683 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup