Mektubat - page 690

Yalnız “kur’ân” kelimesi, yedi silsile-i kur’ân’da mevcut
olup, umum o kelimeyi tutmuş, hariç iki kalmış; o iki de
kıraat manasında olduğundan, o huruç, nükteye kuvvet
vermiştir. “resul” lâfzı ise, o kelime ile en ziyade müna-
sebettar sureler içinde sure-i Muhammed ile sure-i Fetih
olduğundan, o iki sureden çıkan silsilelere hasrettiğimiz-
den, hariç kalan “resul” lâfzı, şimdilik derç edilmemiştir;
vakit müsaade etse, bundaki esrar yazılacaktır, inşaallah.
ÜÇÜNCÜ NÜkte
dört nüktedir.
Birinci Nükte:
Lâfzullah
, mecmu-i kur’ân’da iki
bin sekiz yüz altı defa zikredilmiştir.
Bismillâh
’takilerle
beraber lâfz-ı
Rahman
yüz elli dokuz defa, lâfz-ı
Rahîm
iki yüz yirmi, lâfz-ı
Gafur
altmış bir, lâfz-ı
Rab
sekiz yüz
kırk altı, lâfz-ı
Hakîm
seksen altı, lâfz-ı
Alîm
yüz yirmi al-
tı, lâfz-ı
Kadîr
otuz bir,
LâilâheillâHû
’daki
yirmi al-
tı defa zikredilmiştir.
(HaşİYe)
Lâfzullah
adedinde çok esrar ve nükteler var. ezcüm-
le,
lâfzullah
ve
Rab
’den sonra en ziyade zikredilen
Rah-
man,Rahîm,Gafur
ve
Hakîm
ile beraber
lâfzullah
,
kur’ân ayetlerinin nısfıdır. Hem,
lâfzullah
ve Allah lâfzı
yerinde zikredilen lâfz-ı
Rab
ile beraber, yine nısfıdır.
Çendan
Rab
lâfzı sekiz yüz kırk altı defa zikredilmiş; fa-
kat dikkat edilse, beş yüz küsuru
Allah
lâfzı yerinde zik-
redilmiş, iki yüz küsuru öyle değildir.
HaşİYe:
kur’ân’daki ayatın mecmu-i adedi, altı bin altı yüz altmış altı ol-
ması ve şu geçen seksen dokuzuncu sahifede, mezkûr esma-i Hüsna-
nın adedi altı rakamıyla alâkadar bulunması, ehemmiyetli bir sırra işa-
ret ediyor; şimdilik mühmel kaldı.
adet:
sayı.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bismillâh:
besmele, Allah’ın adıy-
la.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
derç etmek:
arasına yerleştirme.
ehemmiyet:
önemli.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
esrar:
sırlar, gizli gerçekler.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
Gafur:
günahları bağışlayan Allah.
Hakîm:
her şeyi bir maksat ve
gayeye uygun olarak faydalı ve
yerli yerine yaratan, hikmet sahi-
bi Allah.
hariç:
dışta kalan, dışta.
hasretmek:
bir şey için özellikle
ayırmak.
haşiye:
dipnot.
Hû:
O, Allah.
huruç:
çıkış.
inşaallah:
Allah izin verirse.
işaret:
dolaylı yollardan göster-
me, belirtme.
kıraat:
devamlı ve düzgün oku-
ma.
lâ ilâhe illâ Hû:
Ondan başka ilâh
yoktur.
lâfız:
söz, kelime.
lâfz-ı alîm:
Alîm kelimesi.
lâfz-ı Gafur:
Gafur kelimesi.
lâfz-ı Hakîm:
Hakîm kelimesi.
lâfz-ı kadîr:
Kadîr kelimesi.
lâfz-ı Rab:
Rab kelimesi.
lâfz-ı Rahîm:
Rahîm kelimesi.
lâfz-ı Rahman:
Rahman keli-
mesi.
lâfzullah:
Allah lâfzı, kelimesi.
mana:
anlam.
mecmu-i adet:
sayıların top-
lamı.
mecmu-i kur’ân:
Kur’ân’ın
tamamı.
mevcut:
var olan.
mezkûr:
adı geçen.
mühmel:
ihmal edilen, geriye
bırakılan.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
müsaade:
uygun olma duru-
mu.
nısf:
yarı.
nükte:
ince manalı söz.
Rab:
yaratan, besleyen, yetiş-
tiren, terbiye eden Allah.
Rahîm:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
Rahman:
rahmeti bütün her-
kese yayılan ve bütün yaratıl-
mışların rızıklarını ve geçim
şekillerini içine alan rahmetin
sahibi Allah.
Resul:
peygamber.
sahife:
sayfa.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat, yetenek, tecrübe ve sez-
gi yardımıyla kavranabilen en
zor ve ince yanı.
silsile:
zincir.
silsile-i kur’ân:
Kur’ân’daki
tevafuklu ve bağlantılı ifade-
ler.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
umum:
bütün, genel.
vakit:
zaman.
zikir:
anma, hatırlama.
ziyade:
çok, fazla.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 690 | Mektubat
1...,680,681,682,683,684,685,686,687,688,689 691,692,693,694,695,696,697,698,699,700,...1086
Powered by FlippingBook