beŞİNCİ NÜkte
Meselâ,
(1)
!o
ór
ªn
?r
Gn
bir cümle-i kur’âniyedir. Bunun en
kısa manası, ilm-i nahiv ve beyan kaidelerinin iktiza etti-
ği şudur:
m
Oƒo
ªr
ën
e u
…n
G '
¤n
Yn
h n
Qn
ón
°U m
óp
eÉn
M u
…n
G r
øp
e p
ór
ªn
?r
G p
OGn
ôr
an
G r
øp
e m
Or
ôn
a t
?o
c
p
Öp
LGn
ƒ r
dG p
äGs
ò?p
d w
?p
ën
à°r
ùo
en
h ¢ w
UÉn
N p
ón
Hn
’r
G n
‹p
G p
?n
Rn
’r
G n
øp
e n
™n
bn
h
$Ép
H »
s
ª°n
ù o
Ÿr
G p
Oƒo
Lo
ƒr
dG
Yani, “
Nekadarhamdvemedihvarsa,kimdengelse,
kimekarşıdaolsa,ezeldenebedekadarhastırvelâyık-
tıroZat-ıVacibü’l-Vücud’aki,A
llAH
denilir
.”
İşte, “
Nekadarhamdvarsa,
”
el
-i istiğraktan çıkıyor.
“
Herkimdengelse
” kaydı ise,
hamd
mastar olup faili
terk edildiğinden, böyle makamda umumiyeti ifade eder.
Hem, mef’ulün terkinde, yine makam-ı hitabîde külli-
yet ve umumiyeti ifade ettiği için, “
herkimekarşıolsa
”
kaydını ifade ediyor.
“
Ezeldenebedekadar
” kaydı ise, fiilî cümlesinden is-
mî cümlesine intikal kaidesi sebat ve devama delâlet et-
tiği için, o manayı ifade ediyor.
“
Hasvemüstahak
” manasını
!
’taki
lâm
-ı cer ifade
ediyor. Çünkü o
lâm
, ihtisas ve istihkak içindir.
“
Zat-ıVacibü’l-Vücud
” kaydı ise,
vücub-ivücut
ulûhi-
yetin lâzım-ı zarurîsi ve zat-ı zülcelâl’e karşı bir ünvan-ı
mülâhaza olduğundan,
lâfzullah
sair esma ve sıfâta
cümle-i kur’âniye:
Kur’ân cümle-
si, ayet.
delâlet:
işaret, delil olma.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man.
elhamdülillâh:
hamd ve övgü Al-
lah’a aittir.
el–i istiğrak:
Arapçada el harf–i
tarifinin isimlerin bütününü ve
cinsinin tamamını kapsar hale
koyması.
esma:
isimler.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman.
fail:
özne, fiili veya işi yapan.
fiilî cümle:
fiil cümlesi.
hamd:
methetme, övme.
has:
mahsus, özel.
ifade:
anlatma.
ihtisas:
kendine mahsus kılma.
iktiza etmek:
gerektirmek.
ilm-i beyan:
belâgat ilminin; ha-
kikat, mecaz, kinaye, teşbih ve is-
tiarelerini öğreten kısmı.
ilm-i nahiv:
dil bilgisi.
intikal:
yer değiştirme.
ismî cümle:
isim cümlesi.
istihkak:
hak etme.
kaide:
kural, prensip.
kayıt:
şart.
külliyet:
bütünlük, genellik.
lâfzullah:
Allah lâfzı, kelimesi.
lâm-ı cer:
kelimeyi -ihâli ile (esre
olarak) okutan lâm harfi.
lâyık:
yakışır, münasip.
lâzım-ı zarurî:
zaruret derecesin-
de lâzım.
makam:
mevki, durak.
makam-ı hitabî:
hitap etme ma-
kamı, konuşma, seslenme yeri.
mastar:
şahıs veya zaman
göstermeyen kelime, fiil kö-
kü, yazmak vb.
medih:
övmeye ve methet-
meye sebep olan şey, övgü.
mef’ul:
failin fiilinin tesir etti-
ği şey, dil bilgisinde tümleç,
özne tarafından yapılan iş.
meselâ:
örneğin.
müstahak:
hak eden.
nükte:
ince manalı söz.
sair:
diğer, öteki.
sebat:
kararlı olma.
sıfat:
vasıf, özellik.
terk:
bırakma.
ulûhiyet:
ilâhlık; var olan ha-
kikatlerin hepsini toplayan,
teklik; kısaca “ibadet edilme-
ye lâyık olan yegâne ma'bud
bütün varlıkları yaratan Al-
lah’tır” diye ifade edilebilen
gerçek.
umumiyet:
umumîlik, genel-
lik.
ünvan-ı mülâhaza:
bir şeyin
hakikatini bir derece düşüne-
bilmek için olan isim ve vası-
ta.
vücub-i vücut:
varlığı zarurî
ve vacip olmak.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı
mutlaka gerekli olan zat, Ce-
nab-ı Allah.
Zat-ı Zülcelâl:
celâl ve büyük-
lük sahibi zat, Allah.
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
| 666 | Mektubat
1.
Fatiha Suresi: 1; vd.