Mektubat - page 667

camiiyeti ve İsm-i Azam olduğu itibarıyla delâlet-i iltiza-
miye ile delâlet ettiği gibi, “
Vacibü’l-Vücud
” ünvanına
dahi o delâlet-i iltizamiye ile delâlet ediyor.
İşte,
(1)
!o
ór
ªn
?r
Gn
cümlesinin en kısa ve ulema-i Arabiye-
ce müttefekunaleyh bir mana-i zahirîsi şöyle olursa, baş-
ka bir lisana o i’caz ve kuvvetle nasıl tercüme edilebilir?
Hem, elsine-i âlem içinde lisan-ı nahvî, Arabîden baş-
ka bir tek lisan var, o da hiçbir vakit Arap lisanının ca-
miiyetine yetişemez. Acaba o cami ve i’cazdarâne olan
lisan-ı nahvî ile mu’cizekârâne bir surette ve her ciheti
birden bilir, irade eder bir ilm-i muhit içinde zuhur eden
kelimat-ı kur’âniye, sair elsine-i terkibiye ve tasrifiye va-
sıtasıyla, zihni cüz’î, şuuru kısa, fikri müşevveş, kalbi ka-
ranlıklı bazı insanların kelimat-ı tercümiyesi nasıl o mu-
kaddes kelimat yerini tutabilir? Hatta diyebilirim ve belki
ispat edebilirim ki, her bir harf-i kur’ân, bir hakaik hazi-
nesi hükmüne geçer; bazen bir tek harf, bir sahife kadar
hakikatleri ders verir.
aLtINCI NÜkte
Bu manayı tenvir için, kendi başımdan geçmiş nurlu
bir hâli ve hakikatli bir hayali söylüyorum. Şöyle ki:
Bir vakit
(2)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?És
jp
Gn
h o
óo
Ñr
©n
f n
?És
jp
G
’deki
nun
-i mütekel-
lim-i maalgayrı düşündüm ve mütekellim-i vahde sîgasın-
dan
(3)
o
óo
Ñr
©n
f
sîgasına intikalin sebebini kalbim aradı. Bir-
den, namazdaki cemaatin fazileti ve sırrı, o
nun
’dan in-
kişaf etti.
kuvvet, erdem.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hâl:
durum.
harf-i kur’ân:
Kur’ân harfi.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
hükmüne geçmek:
yerine geç-
mek, değerinde olmak.
i’cazdarâne:
mu’cize biçiminde.
i’caz:
mu’cize oluş.
ilm-i muhit:
her şeyi ihata edici,
kuşatıcı ilim.
inkişaf etme:
açılma, ortaya çık-
ma.
intikal:
geçme.
irade etmek:
dilemek, istemek.
İsm-i azam:
en büyük isim.
ispat:
kanıtlama.
itibarıyla:
sayılmak üzere, bakı-
mından.
kelimat:
kelimeler.
kelimat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
kelimeleri.
kelimat-ı tercümiye:
tercüme
kelimeleri.
kul:
Allah’ın yarattığı mahlûk.
lisan:
dil.
lisan-ı nahvi:
intizam ve kaidele-
re bağlı belâgat dili, Arapçanın
cümle yapısı ve grameri, dil bilgi-
si.
mana-i zahirî:
açık görünen ma-
na.
mu’cizekârâne:
mu’cizeli bir şe-
kilde.
mukaddes:
kutsal, aziz, temiz.
müşevveş:
karışık, dağınık.
mütekellim-i vahde:
birinci tekil
şahıs “ben”.
müttefekunaleyh:
üzerinde bir-
leşilen mesele.
nun:
nun harfi.
nun-i mütekellim-i maalgayr:
konuşulan kimseyi de içine alan
ve fiil ifade eden kelimeler; birin-
ci çoğul şahıs “biz”.
nükte:
ince manalı, söz.
sair:
diğer, öteki.
sîga:
gr. kip fiillerde belirli bir za-
manla konuşanın, dinleyenin ve
konuşulanın teklik veya çokluk
olarak belirtilmiş biçimi.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şuur:
anlayış, idrak, bilinç.
tenvir:
bir konu hakkında başka-
larını aydınlatma.
tercüme etmek:
çeviri yapmak,
çevirmek.
ulema-i arabiye:
Arapça dil âlim-
leri.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı başkası-
nın varlığına bağlı olmayıp, ken-
dinden olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
zuhur etme:
meydana çıkma, or-
taya çıkma.
arabî:
Arapçaya ait.
cami:
ihtiva eden, kaplayan.
camiiyet:
geniş kapsamlı
oluş; toplayıcı.
cemaat:
bir imama uyup na-
maz kılan Müslümanlar top-
luluğu.
cihet:
yön, taraf.
cüz’î:
küçük.
delâlet etmek:
işaret etmek,
sözün kullanılmış olduğu asıl
anlamı göstermek.
delâlet-i iltizamiye:
bir keli-
menin söylendiği anlamın ge-
reğini zorunlu olarak işaret
etmesi, meselâ “ilâh” sözü zo-
runlu olarak “doğmamış, do-
ğurulmamış” anlamına işaret
eder.
elsine-i âlem:
dünya dilleri.
elsine-i tasrifiye:
çekimli dil-
ler; gramatik kurallarla aynı
kelimenin çekimi sonucu ye-
ni kelimeler türetilebilen dil-
ler.
elsine-i terkibiye:
eklemeli
diller; birbirine eklenen keli-
melerle konuşulan diller.
fazilet:
kişiyi ahlâklı iyi hare-
ket etmeye yönelten manevî
Mektubat | 667 |
Y
irmi
d
okuzuncu
m
ekTup
1.
Fatiha Suresi: 1; vd.
2.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
3.
Kulluk ederiz.
1...,657,658,659,660,661,662,663,664,665,666 668,669,670,671,672,673,674,675,676,677,...1086
Powered by FlippingBook