Mektubat - page 652

Ve dostlarla görüşmek için ve resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâmı şefaat için nasıl bulacağız? Hadsiz insan-
larla bir tek zat nasıl görüşecek? ehl-i cennet ve cehen-
nemin libasları nasıl olacak? Ve bize kim yol göstere-
cek?” diyorsunuz.
El cevap
: Şu sualin cevabı, gayet mükemmel ve vazıh
olarak, kütüb-i ehadisiyede vardır. Meşrep ve mesleğimi-
ze ait yalnız bir iki nükteyi söyleyeceğiz. Şöyle ki:
Evvelâ
: Bir Mektupta, meydan-ı haşir, küre-i arzın me-
dar-ı senevîsinde olduğunu; ve küre-i arz şimdiden ma-
nevî mahsulâtını o meydanın elvahlarına gönderdiği gibi,
senevî hareketiyle, bir daire-i vücudun temessül ve o da-
ire-i vücudun mahsulâtıyla bir meydan-ı haşrin teşekkü-
lüne bir mebde olduğu; ve küre-i arz denilen şu sefine-i
rabbaniyenin merkezindeki cehennem-i suğrayı, cehen-
nem-i kübraya boşalttığı gibi, sekenesini de meydan-ı
haşre boşaltacağı beyan edilmiştir.
Saniyen
: onuncu ve Yirmi dokuzuncu sözler başta
olarak sair sözlerde, gayet kat’î bir surette, o haşrin
meydanıyla beraber vücudu kat’î olarak ispat edilmiştir.
Salisen
: görüşmek ise, on Altıncı sözde ve otuz Bir
ve otuz ‹kide kat’iyen ispat edilmiştir ki, bir zat, nurani-
yet sırrıyla, bir dakikada binler yerde bulunup milyonlar
adamlarla görüşebilir.
Rabian
: Cenab-ı Hak, insandan başka zîruh mahlûka-
tına fıtrî birer libas giydirdiği gibi, meydan-ı haşirde sun’î
libaslardan üryan olarak, fakat fıtrî bir libas giydirmesi,
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
Cehennem-i kübra:
büyük Ce-
hennem.
Cehennem-i Suğra:
küçük Ce-
hennem.
daire-i vücut:
varlık dairesi, sa-
hası, alanı.
ehl-i Cennet ve Cehennem:
Cen-
net ve Cehennemde olanlar ora-
ya girenler.
elvah:
levhalar, tablolar.
evvelâ:
birinci olarak, ilk önce.
fıtrî:
doğal, yaratılıştan gelen.
gayet:
çok, son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haşir:
kıyametten sonra bütün
insanların diriltilip bir yere top-
lanmaları, Allah’ın, ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kat’iyen:
kesin olarak, kesinlikle.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
kütüb-i ehadisiye:
hadis kitapla-
rı.
libas:
elbise, giysi.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratık-
lar.
mahsulât:
ürünler, neticeler.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mebde:
kaynak.
medar-ı senevî:
dünyanın güneş
etrafında dönerken çizdiği bir yıl-
lık daire.
meşrep:
hareket tarzı, metot.
meydan-ı haşir:
haşir mey-
danı, kıyamette insanların di-
rildikten sonra toplanacağı
alan.
nuraniyet sırrı:
nuranî özelli-
ğe sahip varlıkların aynı anda
birden fazla yerde bulunabil-
meleri sırrı, özelliği.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana, ancak dikkat
edildiğinde anlaşılan ince söz
ve mana.
rabian:
dördüncü olarak.
Resul-i ekrem:
Allah’ın en
şerefli ve değerli elçisi olan
Hz. Muhammed.
sair:
diğer, başka, öteki.
salisen:
üçüncü olarak.
saniyen:
ikinci olarak.
sefine-i Rabbaniye:
her şeyi
yaratan, ihtiyacını gideren,
yaratılış maksadına uygun bir
şekilde idare eden Allah’ın bir
gemi gibi uzayda gezdirdiği
dünyamız.
sekene:
ikamet edenler, otu-
ranlar.
senevî:
senelik, yıllık.
sual:
soru.
sun’î:
tabiî olmayan, yapma.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şefaat:
Hz. Peygamberin ve
diğer salih kulların, bazı gü-
nahkâr mü’minleri bağışla-
masını Allah’tan dilemeleri.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
teşekkül:
şekillenme, oluş-
ma.
üryan:
çıplak.
vazıh:
açık, kolay anlaşılır.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zîruh:
ruh sahibi.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 652 | Mektubat
1...,642,643,644,645,646,647,648,649,650,651 653,654,655,656,657,658,659,660,661,662,...1086
Powered by FlippingBook