DÖRDÜNCÜ NÜkte
duanın en güzel, en lâtif, en leziz, en hazır meyvesi,
neticesi şudur ki:
dua eden adam bilir ki, birisi var ki, onun sesini din-
ler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. onun
kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yal-
nız değil; bir kerîm zat var, ona bakar, ünsiyet verir.
Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun
hadsiz düşmanlarını defedebilir bir zatın huzurunda ken-
dini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya
kadar ağır bir yükü üzerinden atıp,
(1)
n
Ú
p
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
ër
dn
G
der.
beŞİNCİ NÜkte
dua, ubudiyetin ruhudur ve halis bir imanın neticesi-
dir. Çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: “Bü-
tün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıt-
tılâı var ve bilir. en uzak maksatlarımı yapabilir. Benim
her hâlimi görür, sesimi işitir. öyle ise, bütün mevcuda-
tın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor.
Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de on-
dan bekliyorum, ondan istiyorum.
İşte, duanın verdiği halis tevhidin genişliğine ve
gösterdiği nur-i imanın halâvet ve safîliğine bak,
(2)
r
ºo
c
oD
hBÉ n
Yo
O n
’ r
ƒn
d »
u
H n
Q r
ºo
µ
p
HGoD
ƒn
Ñ`r
©n
j Én
e r
?o
b
sırrını anla ve
âlem:
dünya, cihan, bütün yara-
tılmışlar.
defetmek:
savmak, uzaklaştır-
mak.
derman:
ilâç, çare.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
halâvet:
tatlılık, şirinlik.
halis:
saf; gerçek; samimî, içten.
hamd:
övgü, şükür ve minnet.
han:
yolcuların misafir olduğu bi-
na,
huzur:
saygı gösterilmesi gere-
ken büyük kimselerin makamı,
yanı.
hükmeden:
yöneten, idare eden.
ıttılâ:
haberi olma, bilgisi bulun-
ma.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lâzım olan
şeyler.
iman:
Allah’a inanma.
inşirah:
açılma, genişleme, rahat-
lama.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kerîm:
sonsuz ikram, ihsan ve
cömertlik sahibi Allah.
kudret:
güç, kuvvet.
lâtif:
tatlı, şirin, hoş güzel.
leziz:
lezzetli, tatlı.
maksat:
kastedilen, istenilen
şey.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak, iyilik
etmek.
mevcudat:
varlıklar, yaratıl-
mış şeyler.
netice:
sonuç.
nur-i iman:
imandan gelen
nur, aydınlık.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana, ancak dikkat
edildiğinde anlaşılan ince söz
ve mana.
Rab:
yaratan, besleyen, bü-
yüten, terbiye eden Allah.
safîlik:
saflık, temizlik.
tasavvur etmek:
düşünmek,
zihinde canlandırmak.
tevhit:
Allah’ın bir olduğuna
inanma.
ubudiyet:
kulluk.
ünsiyet:
alışma, yakınlık,
dostluk.
Zat:
büyüklük ve yücelik sa-
hibi Allah.
1.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mah-
sustur. (Fatiha Suresi: 2.)
2.
De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Suresi: 77.)
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 508 | Mektubat