Mektubat - page 500

Aynen öyle de,
(1)
'
¤ r
Yn
’r
G o
?n
ãn
Ÿr
G !n
h
, Hâlık-ı Hakîm ve
rahîm ve Vedûd, mukteza-i rahmet ve hikmet ve vedû-
diyet olarak kâinat fabrikasına hareket veriyor. Her bir
vücud-i fânîyi çok bâkî vücutlara çekirdek yapar, maka-
sıd-ı rabbaniyesine medar eder, şuunat-ı sübhaniyesine
mazhar kılar, kalem-i kaderine mürekkep ittihaz eder ve
kudretin dokunmasına bir mekik yapar ve daha bilmedi-
ğimiz pek çok inayat-ı galiye ve makasıd-ı âliye için ken-
di faaliyet-i kudretiyle kâinatı faaliyete getirir. zerratı ce-
velâna, mevcudatı seyerana, hayvanatı seyelâna, seyya-
ratı deverana getirir, kâinatı konuşturur, ayatını ona ses-
siz söylettirir ve ona yazdırır. Ve mahlûkat-ı arziyeyi, ru-
bubiyeti noktasında, havayı emir ve iradesine bir nevi
arş, ve nur unsurunu ilim ve hikmetine diğer bir arş, ve
suyu ihsan ve rahmetine başka bir arş, ve toprağı hıfz ve
ihyasına bir çeşit arş yapmış; o arşlardan üçünü mahlû-
kat-ı arziye üstünde gezdiriyor.
kat’iyen bil ki, bu Beş remizde ve Beş İşarette göste-
rilen parlak hakikat-i âliye, nur-i kur’ân ile görünür ve
imanın kuvvetiyle sahip olunabilir. Yoksa, o hakikat-i bâ-
kiye yerine, gayet müthiş bir zulümat geçer. ehl-i dalâlet
için dünya firaklar ve zevallerle dolu ve ademler ile mâ-
lâmâldir. kâinat, onun için manevî bir cehennem hük-
müne geçer, her şey onun için anî bir vücut ile hadsiz bir
adem ihata ediyor. Bütün mazi ve müstakbel, zulümat-ı
ademle memlûdur; yalnız kısacık bir zaman-ı hâlde bir
hazin nur-i vücut bulabilir. Fakat sırr-ı kur’ân ve nur-i
iman ile, ezelden ebede kadar bir nur-i vücut görünür,
adem:
yokluk, hiçlik.
arş:
Allah’ın hâkimiyetinin, kud-
retinin ve büyüklüğünün tecelli
ettiği yer.
ayat:
işaretler, deliller.
bâkî:
devamlı, sürekli.
cevelân:
dolaşma, hareket etme.
deveran:
dönme, dolaşma.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk.
ehl-i dalâlet:
İslâmiyetten ayrı-
lanlar, doğru yoldan çıkanlar.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman.
faaliyet-i kudret:
Allah’ın sonsuz
güç ve kudretiyle faaliyette bu-
lunması.
firak:
ayrılık, hicran.
hakikat-i âliye:
yüce, yüksek ha-
kikat.
hakikat-i bâkiye:
ebedî, devamlı
hakikat.
Hâlık-ı Hakîm:
her şeyi belirli ga-
yelere yönelik, faydalı, anlamlı,
yerli yerinde yaratan Allah.
hayvanat:
hayvanlar.
hazin:
üzüntü sıkıntı verici.
hikmet:
belirli gayelere yönelik,
faydalı, anlamlı, yerli yerinde
oluş.
hıfz:
koruma.
ihata:
sarma, kuşatma.
ihsan:
ihsan ikram, bağış.
ihya:
diriltme, hayat verme.
inayat-ı galiye:
büyük koruma-
lar, yardımlar, ikramlar.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu kararı
yerine getirme gücü.
ittihaz etme:
edinme, kullanma.
kalem-i kader:
kader kalemi, Al-
lah’ın olacak hâdiseleri olmadan
önce bilip yazması, takdir etmesi.
kat’iyen:
kesinlikle, hiç şüphesiz.
mahlûkat-ı arziye:
dünyadaki
varlıklar.
makasıd-ı âliye:
yüce gayeler,
neticeler.
makasıd-ı Rabbaniye:
terbiye
edici olan Cenab-ı Hakkın mak-
satları, gayeleri.
mâlâmâl:
ağzına kadar dolu.
manevî:
maddî olmayan.
mazhar kılmak:
eriştirmek, ka-
vuşturmak.
mazi:
geçmiş zaman.
medar:
dayanak, sebep, vesile.
mekik:
dokuma aleti.
memlû:
doldurulmuş, dolu.
mevcudat:
yaratılmış şeyler, var-
lıklar.
mukteza-i rahmet ve hikmet ve
vedûdiyet:
acıma, şefkat etme
ve belirli gayelere yönelik, yerli
yerinde yapma ve çok sevgi bes-
lemenin bir gereği.
müstakbel:
gelecek zaman.
müthiş zulümat:
şiddetli, koyu
karanlık.
nevi:
çeşit, tür.
nur-i iman:
imandan gelen
nur, aydınlık.
nur-i kur’ân:
Kur’ân nuru.
nur-i vücut:
varlık nuru.
Rahîm:
sonsuz merhamet ve
şefkat sahibi olan Allah.
remiz:
işaret.
rububiyet:
rablık, ilâhlık; Al-
lah’ın her zaman, her yerde,
her mahlûka muhtaç olduğu
şeyleri vermesi, yetiştirmesi,
onları sevk ve idare etmesi.
seyelân:
akma.
seyeran:
gezme, gezinti.
seyyarat:
gezegenler.
sırr-ı kur’ân:
Kur’ân’ın sırrı,
verdiği bakış açısı.
şuunat-ı Sübhaniye:
her tür-
lü kusur ve noksandan uzak
olan Allah’ın zatının gereği
olan ve zatından ayrılmayan
fiilleri, işleri.
unsur:
öge, eleman, madde.
Vedûd:
çok şefkatli olan ve
çok sevgi beslenen, seven ve
sevilen Allah.
vücud-i fânî:
fânî vücut.
zaman-ı hâl:
şimdiki zaman.
zerrat:
maddenin en küçük
parçaları, atomlar.
zeval:
sona erme, yok olma.
zulümat-ı adem:
yokluk ve
hiçlik karanlıkları.
1.
En yüce sıfatlar Allah’ındır. (Nahl Suresi: 60.)
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 500 | Mektubat
1...,490,491,492,493,494,495,496,497,498,499 501,502,503,504,505,506,507,508,509,510,...1086
Powered by FlippingBook