Madem bu kadar külliyet ve vüs’at ve devam kesb edip
lisan-ı istidat ve ihtiyac-ı fıtrî derecesine gelmiş; elbette o
zat-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, dua
neticesi olarak öyle bir makam ve mertebededir ki, bü-
tün ukul toplansa, bir akıl olsalar, o makamın hakikatini
tamamıyla ihata edemezler.
İşte, ey Müslüman! senin ruz-i mahşerde böyle bir şe-
fiin var. Bu şefiin şefaatini kendine celp etmek için, sün-
netine ittiba et.
Eğer de sen
: Madem o Habibullahtır; bu kadar salâ-
vat ve duaya ne ihtiyacı var?
El cevap
: o zat (
AsM
) umum ümmetinin saadetiyle
alâkadar ve bütün efrad-ı ümmetinin her nevi saadetle-
riyle hissedardır ve her nevi musibetleriyle endişedardır.
İşte, kendi hakkında meratib-i saadet ve kemalât hadsiz
olmakla beraber, hadsiz efrad-ı ümmetinin, hadsiz bir za-
manda, hadsiz enva-ı saadetlerini hararetle arzu eden ve
hadsiz enva-ı şekavetlerinden müteessir olan bir zat, el-
bette hadsiz salâvat ve dua ve rahmete lâyıktır ve muh-
taçtır.
Eğer de sen
: Bazen kat’î olacak işler için dua edilir–
meselâ husuf ve küsuf namazındaki dua gibi. Hem bazen
hiç olmayacak şeyler için dua edilir?
El cevap
: Başka sözlerde izah edildiği gibi, dua bir
ibadettir. Abd, kendi aczini ve fakrını dua ile ilân eder.
zahirî maksatlar ise, o duanın ve o ibadet-i duaiyenin va-
kitleridir; hakikî faydaları değil. İbadetin faydası, ahirete
abd:
kul.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahiret:
öbür dünya, öteki dünya,
alâkadar:
ilgili, alâkalı.
aleyhissalâtü vesselâm:
“salât
ve selâm onun üzerine olsun,”
anlamında.
arzu etme:
isteme.
celp etmek:
çekmek.
efrad-ı ümmet:
ümmetin fertleri.
endişedar:
endişeli.
enva-ı saadet:
mutluluk çeşitleri.
enva-ı şekavet:
mutsuzluk çeşit-
leri; türlü türlü şikâyetler.
faide:
fayda, menfaat.
fakr:
fakirlik, yoksulluk.
habibullah:
Allah’ın en çok sevdi-
ği kul olan Hz. Muhammed
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı ve
esası.
hakikî:
gerçek.
hararetle:
şiddetle.
hissedar:
pay sahibi.
husuf:
ay tutulması.
ibadet-i duaiye:
dua ibadeti.
ihata:
sarma, kuşatma.
ihtiyac-ı fıtrî:
yaratılışın gereği
olan ihtiyaç.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
izah etme:
açıklama.
kat’î:
kesin.
kesb etmek:
kazanmak.
külliyet:
genişlik.
küsuf:
güneş tutulması.
lisan-ı istidat:
kabiliyet dili.
makam:
manevî mevki, yer.
maksat:
kastedilen, istenilen
şey.
meratib-i saadet ve kema-
lât:
mutluluk ve mükemmel-
lik dereceleri.
mertebe:
derece, konum.
meselâ:
örnek olarak.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
musibet:
felâket, belâ, dert,
sıkıntı.
müteessir olma:
etkilenme,
üzülme.
netice:
sonuç.
nevi:
tür, çeşit.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
ruz-i mahşer:
mahşer günü,
insanların diriltilip toplanacağı
gün.
saadet:
mutluluk, bahtiyarlık.
salâvat:
Hz. Muhammed’e
rahmet ve esenlik dileme,
ona saygı gösterme, salât ve
selâm etme.
sünnet:
Peygamberimizin
sözleri fiilleri ve hareketleri.
şefaat:
Hz. Peygamberin ve
diğer salih kulların, bazı gü-
nahkâr mü’minleri bağışla-
masını Allah’tan dilemeleri.
şefî:
şefaatçi, suçun bağışlan-
ması için Allah’a yalvaran.
ukul:
akıllar.
umum:
bütün.
ümmet:
Müslümanların ta-
mamı; bütün Müslümanlar.
vakit:
zaman.
vüs’at:
genişlik.
zahirî:
görünen, görünürdeki.
zat:
kişi, şahıs, fert; Peygam-
berimiz.
zat-ı Muhammed-i arabî:
Peygamberimiz Hz. Muham-
med’in zatı, şahsiyeti.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 506 | Mektubat