Mektubat - page 512

muhabbet-i münezzehesi, “sana âşık olmuşum” tabiriyle
ifade edilmiş. Şu tabirat, Vacibü’l-Vücud’un kudsiyetine
ve istiğna-i zatîsine, mana-i örfî ile münasip düşmüyor.
Madem süleyman efendinin Mevlidi rağbet-i ammeye
mazhariyeti delâletiyle, o zat ehl-i velâyettir ve ehl-i
hakikattir; elbette irae ettiği mana sahihtir. Mana da
budur ki:
zat-ı Vacibü’l-Vücud’un hadsiz cemal ve kemali vardır.
Çünkü, bütün kâinatın aksamına inkısam etmiş olan ce-
mal ve kemalin bütün envaı, onun cemal ve kemalinin
emareleri, işaretleri, ayetleridir.
İşte, herhâlde, cemal ve kemal sahibi, bilbedahe ce-
mal ve kemalini sevmesi gibi, zat-ı zülcelâl dahi cemali-
ni pek çok sever; hem kendine lâyık bir muhabbetle se-
ver. Hem, cemalinin şuaatı olan esmasını dahi sever.
Madem esmasını sever; elbette esmasının cemalini gös-
teren sanatını sever. öyle ise, cemal ve kemaline âyine
olan masnuatını dahi sever. Madem cemal ve kemalini
göstereni sever; elbette cemal ve kemal-i esmasına işa-
ret eden mahlûkatının mehasinini sever. Bu beş nevi
muhabbete, kur’ân-ı Hakîm, ayatıyla işaret ediyor.
İşte, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm madem
masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde
en mümtaz şahsiyettir.
Hem, sanat-ı İlâhiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbih ile
teşhir ediyor ve istihsan ediyor.
aksam:
kısımlar, parçalar, bölüm-
ler.
aleyhissalâtü vesselâm:
“salât
ve selâm onun üzerine olsun,”
anlamında.
ayat:
ayetler, deliller, Kur’ân’ı
oluşturan cümleler.
ayet:
delil, Allah’ın varlığını göste-
ren şey.
âyine:
ayna,
bilbedahe:
apaçık bir şekilde.
cemal:
güzellik.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehl-i hakikat:
gerçeği bulup
onun peşinden gidenler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar, Allah’ın
dostluğunu kazananlar.
emare:
belirti, işaret.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
esma:
adlar, isimler.
fert:
eşi bulunmayan, şahıs, kişi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
ifade:
söyleme, anlatma.
inkısam:
bölünme, kısımlara ay-
rılma.
irae:
gösterme.
istiğna-i zatî:
Allah’ın yüce zatı-
nın hiç bir şeye muhtaç olmama-
sı.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kemal:
mükemmellik, kusursuz-
luk.
kemal-i esma:
isimlerin mükem-
melliği, kusursuzluğu.
kudsiyet:
kutsallık, kusur ve nok-
sandan uzak oluş.
kur’ân’ı Hakîm:
her ayetinde,
her harfinde sayısız hikmetler ve
faydalar bulunan Kur’ân.
mahlûkat:
yaratılmışlar, varlıklar.
mana:
anlam.
mana-i örfî:
bilinen, alışılan ma-
na.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mazhariyet:
erişme, kavuşma.
mehasin:
güzellikler.
mevlit:
Hz. Muhammed’in
doğumunun ve hayatının an-
latıldığı, Süleyman Çelebi’nin
meşhur ve yaygın eseri.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhabbet-i münezzeh:
her
türlü çirkinlikten uzak olan
sevgi.
mümtaz:
seçkin, üstün tutul-
muş.
münasip:
uygun, yerinde.
nevi:
tür, çeşit.
rağbet-i amme:
genelin ilgisi
ve beğenmesi.
Resul-i ekrem:
Allah’ın en
değerli ve cömert elçisi olan
Hz. Muhammed.
sahih:
gerçek, doğru.
sanat-ı İlâhiye:
Allah’ın sana-
tı.
şahsiyet:
değerli, yüksek kişi.
şuaat:
şualar, ışınlar, ışıklar.
tabir:
ifade, söz.
tabirat:
tabirler, ifadeler, söz-
ler.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, şanına lâyık ifadelerle
anma.
teşhir:
gösterme, ilân etme,
duyurma.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
velvele-i zikir:
zikir sesleri.
zat:
kişi, şahıs, fert.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı
mutlaka gerekli olan zat, Ce-
nab-ı Allah.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve haşmet sahibi olan zat,
Allah.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 512 | Mektubat
1...,502,503,504,505,506,507,508,509,510,511 513,514,515,516,517,518,519,520,521,522,...1086
Powered by FlippingBook