Mektubat - page 518

kâinata münteşir kemalâtı o fertte cem’ edip, kendine
medar-ı nazar edecek.
o fert, herhâlde zîhayattan olacaktır. Çünkü enva-ı
kâinatın en mükemmeli zîhayattır. Ve herhâlde, zîhayat
içinde, o fert, zîşuurdan olacaktır. Çünkü, zîhayatın
envaı içinde en mükemmeli zîşuurdur. Ve herhâlde, o
ferd-i ferit, insandan olacaktır. Çünkü, zîşuur içinde had-
siz terakkiyata müstait, insandır. Ve insanlar içinde, her-
hâlde o fert Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olacak-
tır. Çünkü, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar hiçbir ta-
rih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez. zi-
ra, o zat, küre-i arzın yarısını ve nev-i beşerin beşten bi-
risini saltanat-ı maneviyesi altına alarak, bin üç yüz elli
sene kemal-i haşmetle saltanat-ı maneviyesini devam
ettirip, bütün ehl-i kemale, bütün enva-ı hakaikte bir üs-
tad-ı küll hükmüne geçmiş. dost ve düşmanın ittifakıyla,
ahlâk-ı hasenenin en yüksek derecesine sahip olmuş;
bidayet-i emrinde, tek başıyla bütün dünyaya meydan
okumuş; her dakikada yüz milyondan ziyade insanların
vird-i zebanı olan kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ı göstermiş bir
zat, elbette o ferd-i mümtazdır, ondan başkası olamaz.
Bu âlemin hem çekirdeği, hem meyvesi odur.
p
´Gn
ƒr
fn
G p
On
ón
©p
H o
?n
Ó°s
ùdGn
h o
In
Ó°s
üdn
G =/
¬p
Ñr
ën
°Un
h /
¬p
d'
G '
=¤n
Yn
h p
¬r
«n
?n
Y
(1)
Én
¡p
JGn
Oƒo
Lr
ƒn
en
h p
äÉn
æp
FBÉ n
µ
r
dG
İşte böyle bir zatın mevlit ve miracını dinlemek, yani
terakkiyatının mebde ve müntehasını işitmek, yani tarih-
çe-i hayat-ı maneviyesini bilmek, o zatı kendine reis ve
ahlâk-ı hasene:
güzel ahlâk.
Âl ve ashap:
Peygamberimizin
aile fertleri ve Sahabeler.
âlem:
kâinat, cihan, bütün yara-
tılmışlar.
aleyhissalâtü vesselâm:
“salât
ve selâm onun üzerine olsun” an-
lamında.
bidayet-i emir:
işin başlangıcı.
cem etme:
toplama, bir araya ge-
tirme.
ehl-i kemal:
olgun ve değerli ki-
şiler, kemal sahibi olanlar.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
enva-ı hakaik:
bütün hakikatler,
hakikatlerin türleri, çeşitleri.
enva-ı kâinat:
var olan şeylerin
türleri, varlıkların çeşitleri.
ferd-i ferit:
eşi, benzeri olmayan
fert, seçilmiş zat.
ferd-i mümtaz:
seçilmiş kişi, seç-
kin fert.
fert:
şahıs, kişi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kemalât:
mükemmellikler.
kemal-i haşmet:
mükemmel bir
büyüklük ve heybet.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm, beyanı beşer takatinin hari-
cinde olan Kur’ân-ı Kerîm.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mebde:
başlangıç, temel.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
mevcudat:
varlıklar.
mevlit:
doğum.
meydan okumak:
mücadeleye
davet etmek.
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed Efendimizin, Recep
ayının 27. gecesinde Cenab-ı
Hakkın huzuruna ruhen, cis-
men, hâlen çıkması mu’cizesi.
münteha:
ulaşılabilen en son
yer, en son nokta.
münteşir:
yayılan, yayılmış.
müstait:
kabiliyetli.
nevi:
tür, çeşit.
nev-i beşer:
insan nev’i, in-
sanlık, bütün insanlar.
reis:
başkan.
salât:
Hz. Peygambere dua;
Hz. Muhammed’e, ashabına,
ailesine Allah’ın rahmet ve
mağfiretini, meleklerin istiğ-
farını ve mü’minlerin duaları-
nı dileme.
saltanat-ı maneviye:
manevî
saltanat, hâkimiyet.
tarihçe-i hayat-ı maneviye:
manevî hayat hikâyesi.
terakkiyat:
yükselişler, ilerle-
meler, gelişmeler.
üstad-ı küll:
her çeşit ilimde,
her hususta çok ileri bilgisi
olan, herkesin üstadı.
vird-i zeban:
dilden düşme-
yen dua ve zikir.
zaman-ı adem:
Hz. Adem za-
manı, insanlığın ilk devresi.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zîhayat:
hayat sahibi.
zira:
çünkü.
zîşuur:
şuur sahibi.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Ona ve onun Âl ve Ashabına kâinatın nevileri ve mevcudatı adedince salât ve selâm olsun.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 518 | Mektubat
1...,508,509,510,511,512,513,514,515,516,517 519,520,521,522,523,524,525,526,527,528,...1086
Powered by FlippingBook