p
ôr
°ûn
f n
™n
e :Ék
ãp
dÉn
Kn
h @ p
ás
«p
Mr
ƒs
?dG p
ꃰo
ùt
ædGn
h p
ás
«p
Ñr
«n
¨r
dG p
?p
FÉn
?n
?r
G p
êÉn
à`r
fp
G n
™n
e
p
¿n
Ór
Yp
G n
™n
e :Ék
©p
HGn
Qn
h @ p
ás
jp
ón
er
ôs
°ùdG p
ôp
XÉn
æn
Ÿr
Gn
h p
ás
jp
hn
ôr
No
’r
G p
äGn
ôn
ªs
ãdG
:Ék
°ùp
eÉn
Nn
h @ p
ás
«p
FBÉn
ªr
°Sn
’r
G p
äÉn
«n
°†n
àr
?o
Ÿr
G p
QÉn
¡r
Xp
Gn
h p
ás
«p
fÉs
Hs
ôdG p
äÉn
ë«/
Ñr
°ùs
àdG
p
ás
«p
ªr
?p
©r
dG p
óp
gÉn
°ûn
Ÿr
Gn
h p
ás
«p
fÉn
ër
Ñt
°ùdG p
äÉn
fo
D
ƒt
°ûdG p
Qƒo
¡o
¶p
d
İşte bu beş fıkrada, gelecekte bahsedeceğimiz İşaratın
esasatı var. evet, her bir mevcut, hususan zîhayat olan-
ların, beş tabaka ayrı ayrı hikmetleri ve gayeleri var. na-
sıl ki, meyvedar bir ağaç, birbirinin üstündeki dalları se-
mere verir; öyle de, her bir zîhayatın, beş tabaka muh-
telif gayeleri bulunur ve hikmetleri var.
ey insan-ı fânî! senin cüz’î bir çekirdek hükmündeki
kendi hakikatini, meyvedar bir şecere-i bâkiyeye inkılâp
etmesini ve Beş İşarette gösterilen on tabaka meyveleri-
ni ve on nevi gayelerini elde etmesini istersen, hakikî
imanı elde et. Yoksa, bütün onlardan mahrum kalmakla
beraber, o çekirdek içinde sıkışıp çürüyeceksin.
bİRİNCİ İŞaRet
p
án
?«p
ªn
÷r
G p
ÊÉn
©n
Ÿr
G p
®Én
Ør
ëp
àr
°Sp
G n
™n
e p
ás
jp
QÉn
Ñp
àr
Yp
’r
G p
äÉn
æt
«n
©s
àdG p
?t
ón
Ñn
àp
H :k
’s
hn
Én
a
p
ás
«p
dÉn
ãp
Ÿr
G p
äÉs
jp
ƒo
¡r
dGn
h
fıkrası ifade ediyor ki:
Bir mevcut, vücuttan gittikten sonra, zahiren kendisi
ademe, fenâya gider; fakat ifade ettiği manalar bâkî ka-
lır, mahfuz olur. Hüviyet-i misaliyesi ve sureti ve mahiye-
ti dahi âlem-i misalde ve âlem-i misalin numuneleri olan
vücut:
var olma, varlık.
zahiren:
görünüşte, görünüşe gö-
re.
zîhayat:
hayat sahibi.
adem:
yokluk, hiçlik.
âlem-i misal:
görüntüler âle-
mi, dünyadaki işlerin görün-
tülendiği ve gözlendiği, ruhla-
rın bulunduğu âlem.
bâkî:
kalıcı, devamlı.
cüz’î:
küçük.
esasat:
esaslar, temeller.
fenâ:
yok olma, yokluk.
fıkra:
kısım, bölüm.
gaye:
maksat, hedef, netice,
sonuç.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
ve esası.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
belirli gayelere yö-
nelik, faydalı, manalı ve yerli
yerinde oluş.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hükmünde:
yerinde, değerin-
de.
hüviyet-i misaliye:
bir şeyin
yansıyan misali kimliği.
ifade:
anlatma, bildirme.
iman:
Allah’a inanma.
inkılâp etme:
dönüşme.
insan-ı fânî:
ölümlü, geçici
olan insan.
işarat:
işaretler.
mahfuz:
korunmuş.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
bütün özellikleri.
mahrum:
istediğini, elde ede-
meyen, yoksun kalan.
mana:
anlam.
mevcut:
var olan, varlık.
meyvedar:
meyveli.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
nevi:
tür, çeşit.
numune:
örnek.
semere:
meyve.
suret:
biçim, şekil.
şecere-i bâkiye:
devamlı ve
kalıcı ağaç.
tabaka:
sınıf, derece.
Mektubat | 493 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup