Mektubat - page 486

mes’ut olur. Hatta, şefkatli bir valide gibi, kendi saadeti-
ni ve rahatını onların saadeti için feda eder.
İşte her mü’min, derecesine göre, nur-i kur’ân ve
sırr-ı iman ile, bütün mevcudatın saadetleriyle ve bekala-
rıyla ve hiçlikten kurtulmalarıyla ve kıymettar mektubat-ı
rabbaniye olmalarıyla mes’ut olabilir ve dünya kadar bir
nur kazanabilir. Herkes derecesine göre bu nurdan isti-
fade eder.
eğer ehl-i dalâlet ise, kendi elemiyle beraber, bütün
mevcudatın helâketiyle ve fenâsıyla ve zahirî idamlarıyla,
zîruh ise âlâmlarıyla müteellim olur. Yani, onun küfrü,
onun dünyasına adem doldurur, onun başına boşaltır;
daha cehenneme gitmeden cehenneme gider.
DÖRDÜNCÜ ReMİZ
Çok yerlerde dediğimiz gibi, bir padişahın sultan, ha-
life, hâkim, kumandan gibi muhtelif ünvanlar ve sıfatlar-
dan neş’et eden muhtelif ayrı ayrı devair-i teşkilâtı oldu-
ğu gibi, Cenab-ı Hakkın esma-i Hüsnasının had ve hesa-
ba gelmez türlü türlü tecelliyatı vardır. Mahlûkatın tenev-
vüleri ve ihtilâfları, o tecelliyatın tenevvülerinden ileri ge-
liyor.
İşte, her kemal ve cemal sahibi, fıtraten cemal ve ke-
malini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o muhte-
lif esma dahi, daimî ve sermedî oldukları için, daimî bir
surette zat-ı Akdes hesabına tezahür isterler. Yani nakış-
larını görmek isterler. Yani, kendi nakışlarının âyinelerin-
de cilve-i cemallerini ve in’ikâs-ı kemallerini görmek ve
adem:
yokluk, hiçlik.
âlâm:
, elemler, kederler, acılar.
âyine:
ayna,
beka:
devamlılık ve kalıcılık, son-
suzluk.
cemal:
güzellik.
cilve-i cemal:
güzellik görüntüsü,
yansıması.
daimî:
sürekli, devamlı.
devair-i teşkilât:
teşkilât dairele-
ri.
ehl-i dalâlet:
İslâmiyetten ayrı-
lanlar, doğru yoldan çıkanlar.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, acı.
esma:
adlar, isimler.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
feda:
gözden çıkarma, uğruna
verme.
fenâ:
yok oluş, yokluk.
fıtraten:
yaratılış itibarıyla.
had ve hesaba gelmemek:
sayı-
sız ve sınırsız olmak.
hâkim:
hükmeden, yargıç.
halife:
vekil, birinin yerine geçen
kimse.
helâket:
yıkılma, mahvolma.
idam:
yokluğa gitme, yok olma.
ihtilâf:
farklılık.
in’ikâs-ı kemal:
mükemmelliğin
aksetmesi, yansıması.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kemal:
mükemmellik, üstün ve
kusursuz özellik.
kumandan:
komutan.
küfür:
inkâr, inançsızlık.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
mahlûkat:
yaratılmışlar, var-
lıklar.
mektubat-ı Rabbaniye:
her
şeyi terbiye eden Allah’ın ya-
rattığı ve her biri bir mektup
gibi manalar ifade eden var-
lıklar.
mes’ut:
saadetli, mutlu.
mevcudat:
varlıklar.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
mü’min:
Allah’a inanan.
müteellim:
acı ve üzüntü du-
yan.
nakış:
işleme, süs.
neş’et:
meydana gelme.
nur:
aydınlık.
nur-i kur’ân:
Kur’ân nuru.
remiz:
işaret.
saadet:
mutluluk,
sermedî:
sürekli, daimî.
sultan:
hükümdar, iktidar sa-
hibi.
suret:
şekil, biçim.
sıfat:
hâl, nitelik, vasıf.
sırr-ı iman:
iman sırrı, iman
hakikati.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek içten, karşılıksız sevme.
tecelliyat:
yansımalar, görün-
tüler.
tenevvü:
çeşitlilik.
tezahür:
ortaya çıkma, gö-
rünme.
ünvan:
isim, lâkap.
valide:
ana, anne.
zahirî:
görünen, görünürdeki.
Zat-ı akdes:
her türlü kusur
ve noksandan uzak olan zat;
Allah.
zîruh:
ruh sahibi.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 486 | Mektubat
1...,476,477,478,479,480,481,482,483,484,485 487,488,489,490,491,492,493,494,495,496,...1086
Powered by FlippingBook