Mektubat - page 480

feyiz veriyor.
(1)
o
ABÉ°n
ûn
j n
?r
«n
c /
¬p
µ r
?o
e ? /
a o
±s
ön
ün
àn
j p
?r
?o
Ÿr
G o
?p
dÉn
e
sır-
rına mazhar olan o sâni-i zülcelâl’e karşı hiçbir şeyin
hakkı var mıdır ki, desin, “Bana zahmet veriyorsun, be-
nim istirahatimi bozuyorsun.” Hâşâ!
evet, mevcudatın hiçbir cihetle Vacibü’l-Vücud’a kar-
şı hakları yoktur ve hak dava edemezler. Belki hakları
daima şükür ve hamd ile, verdiği vücut mertebelerinin
hakkını eda etmektir. Çünkü verilen bütün vücut merte-
beleri vukuattır; birer illet ister. Fakat, verilmeyen merte-
beler imkânattır. İmkânat ise ademdir, hem nihayetsiz-
dir. Ademler ise illet istemezler. nihayetsize illet olamaz.
Meselâ, madenler diyemezler: “niçin nebatî olma-
dık?” Şekva edemezler. Belki, vücud-i madenîye mazhar
oldukları için, hakları Fâtır’ına şükrandır.
nebatat, “niçin hayvan olmadım” deyip şekva ede-
mez. Belki, vücut ile beraber, hayata mazhar olduğu
için, hakkı şükrandır.
Hayvan ise, “niçin insan olmadım?” diye şikâyet ede-
mez. Belki, hayat ve vücut ile beraber, kıymettar bir ruh
cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı şükran-
dır. Ve hakeza, kıyas et.
ey insan-ı müşteki! sen madum kalmadın, vücut ni-
metini giydin, hayatı tattın, camit kalmadın, hayvan ol-
madın, İslâmiyet nimetini buldun, dalâlette kalmadın,
sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hakeza…
adem:
yokluk, hiçlik.
camit:
cansız, ruhsuz.
cevher:
öz.
cihet:
yön.
dalâlet:
hak yoldan ayrılmak,
iman ve İslâmiyetten ayrılmak.
dava etme:
iddia etme, isteme.
eda etmek:
yerine getirmek.
Fâtır:
benzersiz ve harika şeyleri
yaratan, her şeyi farklı fıtratlarda
ve özelliklerde yaratan Allah.
feyiz:
manevî gıda.
hakeza:
bunun gibi, benzeri.
hamd:
methetme, övme, yücelt-
me.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
illet:
esas sebep.
imkânat:
olabilirlikler, olması ve
olmaması ihtimal dahilinde olan-
lar.
insan-ı müşteki:
şikâyet eden in-
san.
istirahat:
rahatlama, rahat.
kıyas:
karşılaştırma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
madum:
yok olan, hiçliğe mah-
kûm.
mazhar:
erişme, nail olma; ka-
vuşma, şereflenme.
mertebe:
derece.
meselâ:
örnek olarak.
mevcudat:
varlıklar.
mülk:
üzerinde tasarruf hakkı
bulunan şey.
nebatat:
bitkiler.
nebatî:
bitkisel.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
Allah’ın bağışladığı
maddî ve manevî lütuf ve ik-
ramlar.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi, her şeyi sanat-
la yaratan Allah.
selâmet:
esenlik ve güven.
sıhhat:
sağlık.
sır:
manevî hakikat ve mari-
fetler, gizli tutulan şey.
şekva:
şikâyet, yakınma.
şükran:
teşekkür etme, min-
nettarlık; Allah’ın verdiği ni-
metlere karşı minnettar ol-
ma.
tasarruf:
kullanma, idare et-
me.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vukuat:
meydana gelmiş
olaylar.
vücud-i madenî:
madensel
varlık; cansız varlık.
vücut:
var olma, varlık, be-
den.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
1.
Mülk sahibi, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 480 | Mektubat
1...,470,471,472,473,474,475,476,477,478,479 481,482,483,484,485,486,487,488,489,490,...1086
Powered by FlippingBook