hatırlarına, “Belki dünyanın şanüşerefi için çalışır” vehmi
gelir. onların ittihamından çabuk kurtulamaz. Fakat kırk-
tan sonra, madem kabir tarafına nüzul başlıyor ve dün-
yadan ziyade ahiret ona görünüyor; harekât ve a’mal-i
uhreviyesinde çabuk o ittihamdan kurtulur ve muvaffak
olur. İnsanlar da suizandan kurtulur, halâs olur.
Amma ömr-i saadetinin altmış üç olması ise, çok hik-
metlerinden birisi şudur ki:
Şer’an, ehl-i iman, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesse-
lâmı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir
şeyinden nefret etmemek ve her hâlini güzel görmekle
mükellef olduğundan, altmıştan sonraki meşakkatli ve
musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i ekremini bı-
rakmıyor; belki imam olduğu ümmetin ömr-i galibi olan
altmış üçte mele-i âlâya gönderiyor, yanına alıyor, her
cihette imam olduğunu gösteriyor.
Yedinci sualiniz:
t
ön
Tn
h r
º o
µ
p
dƒ o
¡o
µ p
H n
¬ s
Ñ°n
ûn
J r
øn
e r
ºo
µp
HÉn
Ñn
°T o
ô r
«n
N
(1)
r
ºo
µp
HÉn
Ñ°n
ûp
H n
¬ s
Ñ°n
ûn
J r
øn
e r
ºo
µ
p
dƒ o
¡o
c
hadis midir? Bundan murat
nedir?
El ce vap
: Hadis olarak işitmişim. Murat da şudur ki:
en hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp
ahiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaf-
lette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur
ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocuk-
çasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur.”
a’mal-i uhreviye:
ahirete ait iş,
hareket ve ibadetler.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
aleyhissalâtü vesselâm:
“salât
ve selâm onun üzerine olsun,”
anlamında Peygamberimize dua.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
esir:
tutsak, köle, düşkün.
gaflet:
dikkatsizlik, Allah’tan
uzaklaşıp nefsinin arzularına dal-
mak.
gayet:
nihayet, son derece.
Habib-i ekrem:
Allah’ın sevgili
kulu, insanlığın en şereflisi olan
Hz. Peygamberimiz.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
) ait
söz, emir, fiil.
halâs:
kurtulma, kurtuluş.
harekât:
hareketler.
hatır:
insanın düşünme ve akılda
tutma gücü.
hayırlı:
yararlı, faydalı.
hevesat:
hevesler, gelip geçici is-
tekler.
hevesat-ı nefsaniye:
nefsin gelip
geçici olan arzu ve istekleri.
hikmet:
kâinattaki ve yaratılışta-
ki İlâhî gaye, fayda; gizli se-
bep.
hürmet:
saygı.
imam:
önde ve ileride olan,
delil, rehber.
ittiham:
suç altında bulunma.
kabir:
mezar.
meal:
anlam, mana.
mele-i âlâ:
semavatın en
yüksek derecesi.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı.
murat:
istek, istenilen.
musibet:
felâket, dert, sıkıntı.
muvaffak:
başarılı.
mükellef:
vazifeli, yükümlü.
nefret:
iğrenme, tiksinme.
nüzul:
yukarıdan aşağıya in-
me.
ömr-i galip:
ömür sınırı, ço-
ğunluğun ömür süresi.
ömr-i saadet:
mutlu ömür.
Peygamberimizin altmış üç
yıl olan saadetli ömrü.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerîm olan peygamber.
sual:
soru.
suizan:
bir kimse hakkında
kötü düşünceye sahip olma.
şanüşeref:
büyüklük hâli.
şer’an:
şeriat bakımından, di-
ni hükümlere göre.
tâbi:
uyan, itaat eden.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
vehim:
belirsiz ve manasız
korku, kuruntu.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Meali cevapta verilmiş. (Münavi, Feyzü’l-Kadîr, 3:487; İmam-ı Gazalî, İhya-iUlûmiddin, 1:142.)
Y
irmi
Ü
çÜncÜ
m
ekTup
| 474 | Mektubat