gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal
ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâ-
ha tenezzül edip istimal etmez. nasıl meşhur bir zat de-
miş:
(1)
l
ór
¡n
L o
¬n
d n
’ r
øn
e o
ór
¡n
L m
ÜÉn
«p
àr
Zp
G t
?o
µ n
a
@
m
án
Ñ r
«p
¨p
H m
AB G n
õn
L r
øn
Y?
p
ùr
Øn
f o
ôp
q
Ñn
co
Gn
h
Yani, “
Düşmanımagıybetlecezavermektennefsimi
yüksektutuyorumvetenezzületmiyorum.Çünkügıybet,
zayıfvezelilveaşağılarınsilâhıdır
.”
gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsa idi ve
işitse idi, kerahet edip darılacaktı. eğer doğru dese, za-
ten gıybettir. eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır;
iki katlı çirkin bir günahtır.
(2)
gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi
: Şekva suretinde, bir vazifedar adama der; tâ
yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve
hakkını ondan alsın.
Biriside
: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister,
seninle meşveret eder. sen de, sırf maslahat için, garaz-
sız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen:
“onun ile teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”
Biriside
: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksa-
dı tarif ve tanıttırmak için dese: “o topal ve serseri adam
filân yere gitti.”
Biriside
: o gıybet edilen adam fasık-ı mütecahirdir.
Yani, fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar
caiz:
yapılmasında sakınca olma-
yan.
eda etmek:
ödemek.
ehl-i adavet:
düşmanlık besle-
yenler
fasık-ı mütecahir:
açıktan açığa
kimseden sıkılmadan günah işle-
yen.
fena:
kötü huylu.
garaz:
kötü kasıt.
gıybet:
arkadan çekiştirme, kötü-
leme.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış.
haset:
çekemezlik.
iftihar:
övünme.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme.
istimal etmek:
kullanmak.
izale etme:
giderme, giderilme.
izzet-i nefis:
insanın ağırbaş-
lılığını ve şerefini korumaya özen
göstermesi.
kabahat:
suç, uygunsuz iş.
kerahet:
iğrenme, nefret etme
mahsus:
özel.
maksat:
kastedilen, istenilen şey.
maslahat:
yerine göre icap eden
iş, faydalı davranış.
meşhur:
ünlü, namlı.
meşveret:
danışma.
münker:
reddedilen, şeriata göre
yapılması caiz olmayan, kötülük.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülüğe
sevk eden, şehevî istekleri kam-
çılayıp hayırlı işlerden alıkoyan
güç, insanın kendisi.
serseri:
düşüncesiz, bir gayesi ol-
mayan başıboş.
seyyiat:
fenalıklar, kötülük-
ler.
suret:
biçim, görünüş.
şekva:
şikâyet, yakınma.
tahkir:
hakaret etme, küçük
görme.
tarif:
bir şeyi tanıtmak; ta-
nım.
tenezzül etmek:
kendine ay-
kırı düşen bir işi veya durumu
kabul etmek, alçalmak.
teşhir:
gösterme, sergileme.
teşrik-i mesai etmek:
birlik-
te çalışmak.
vazifedar:
vazifeli, iş gören,
görevli.
zat:
kişi, şahıs.
zelil:
alçak, aşağılık.
1.
Nâsıf el-Yâzicî, ŞerhuDivani’l-Mütenebbî, 1:429.
2.
Müslim, Birr: 70; EbuDavud, Edep: 35; Tirmizî, Birr: 23; Darimî, Rikak: 6; Müsned, 2:230.
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup
| 466 | Mektubat