Mektubat - page 458

Hem, hayvanat dairesi içinde zaaf ve acz lisan-ı hâliy-
le tevekkül eden yavruların meşru ve mükemmel ve lâtif
rızıkları hazine-i rahmetten verilmesi; ve hırs ile rızıkları-
na saldıran canavarların gayrimeşru ve pek çok zahmet
ile kazandıkları nahoş rızıkları gösteriyor ki, hırs sebeb-i
mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.
Hem, daire-i insaniye içinde her milletten ziyade hırs
ile dünyaya yapışan ve aşk ile hayat-ı dünyeviyeye bağ-
lanan Yahudî milleti, pek çok zahmet ile kazandığı, ken-
dine faydası az, yalnız hazinedarlık ettiği gayrimeşru bir
servet-i ribaî ile bütün milletlerden yedikleri sille-i zillet ve
sefalet, katl ve ihanet gösteriyor ki, hırs maden-i zillet ve
hasarettir.
Hem, haris bir insan her vakit hasarete düştüğüne dair
o kadar vakıalar var ki,
(1)
l
ôp
°SÉn
N l
Öp
FÉn
N¢o
üj
p
ôn
ër
dn
G
darbıme-
sel hükmüne geçmiş, umumun nazarında bir hakikat-i
amme olarak kabul edilmiştir.
Madem öyledir; eğer malı çok seversen, hırs ile değil,
belki kanaat ile malı talep et, tâ çok gelsin.
ehl-i kanaat ile ehl-i hırs, iki şahsa benzer ki, büyük bir
zatın divanhanesine giriyorlar.
Birisi kalbinden der: “Beni yalnız kabul etsin; dışarıda-
ki soğuktan kurtulsam bana kâfidir. en aşağıdaki iskem-
leyi de bana verseler, lütuftur.”
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
aşk:
şiddetli sevgi, ilgi.
dair:
ait, ilgili.
daire-i insaniye:
insanlık dairesi,
alanı, insanlık dünyası.
darbımesel:
ata sözü, vecize.
divanhane:
kabul salonu, büyük
salon
ehl-i hırs:
hırs gösterenler, aç
gözlü olanlar.
ehl-i kanaat:
Allah’ın verdiği rız-
ka memnun olup onunla yeti-
nenler.
faide:
fayda, yararlılık.
gayrimeşru:
meşru olmayan, di-
ne aykırı, haram.
hakikat-i amme:
umumî, genel-
de geçerli olan doğru.
haris:
çok hırslı olan, aç gözlü.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hayvanat dairesi:
hayvanlar âle-
mi, sahası, hayvanlar dünyası.
hazinedar:
malı muhafazaya me-
mur olan.
hazine-i rahmet:
rahmet hazine-
si.
hırs:
aç gözlülük, tamahkârlık.
hükmüne geçmek:
yerine geç-
mek.
ihanet:
haksızlık etme, kötülük
etme.
iskemle:
oturak.
kâfi:
yeterli.
kanaat:
kısmetine razı olma, elin-
dekiyle yetinme.
katl:
öldürme, katletme.
lâtif:
hoş, güzel, nazik, narin.
lisan-ı hâl:
hâl dili, beden dili.
lütuf:
güzellik, iyilik.
maden-i zillet:
alçalma kaynağı.
meşru:
şeriata uygun, İlâhî
kanunu uygun.
muvaffakıyet:
başarı.
mükemmel:
tam, eksiksiz.
nahoş:
hoş olmayan, hoşa
gitmeyen.
nazar:
bakış, fikir, iç gözlem.
rızık:
yiyecek, içecek şey,
azık, Allah tarafından her can-
lı için ayrılmış ve takdir edil-
miş olan nimet.
sebeb-i mahrumiyet:
mah-
rum olma nedeni, yoksunluk
sebebi.
sefalet:
sefillik, yoksulluk.
servet-i ribaî:
faizle elde edi-
len servet.
sille-i zillet:
aşağılık ve hor-
lanma sebebi.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
talep:
isteme, dileme.
tevekkül etme:
Allah’a da-
yanma ve güvenme.
umum:
bütün, genel.
vakıa:
vuku bulmuş, olmuş,
olay.
vesile-i rahmet:
rahmeti ka-
zanma sebebi.
Yahudî:
İbranî ve İsrailî de
denilen, Samî kavimlerinden
bir ırk .
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zahmet:
sıkıntı, zor, güç.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ziyade:
çok, fazla, artık.
1.
Hırs, hasaret ve muvaffakıyetsizliğin sebebidir.
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup
| 458 | Mektubat
1...,448,449,450,451,452,453,454,455,456,457 459,460,461,462,463,464,465,466,467,468,...1086
Powered by FlippingBook