Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritâne gider,
kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hâl-i
âlem buna şahittir.
El hâs ı l
:
(3)
! o
ºr
µ o
?r
Gn
h
(2)
@ $G»p
a ¢o
†r
¨o
Ñr
dGn
h
(1)
@ ! t
Öo
ër
dn
G
olan desatir-i âliye, düstur-i harekât olmazsa, nifak ve şi-
kak meydan alır.
evet,
! o
ºr
µ o
?r
Gn
h @ $G»p
a ¢o
†r
¨o
Ñr
dn
G
demezse, o düsturları
nazara almazsa, adalet etmek isterken zulmeder.
Cây - ı i bret b i r hâ d i se
: Bir vakit, İmam-ı Ali radı-
yallahü Anh bir kâfiri yere atmış. kılıcını çekip keseceği
zaman, o kâfir ona tükürmüş. o, kâfiri bırakmış, kesme-
miş. o kâfir ona demiş ki: “neden beni kesmedin?”
dedi: “seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükür-
dün; hiddete geldim. nefsimin hissesi karıştığı için ihlâ-
sım zedelendi. onun için seni kesmedim.”
o kâfir ona dedi: “Beni çabuk kesmen için seni hid-
dete getirmekti. Madem dininiz bu derece safî ve halis-
tir; o din haktır” dedi.
Hem, medar - ı d i k kat b i r va k ı a
: Bir zaman bir
hâkim, bir hırsızın elini kestiği vakit, eser-i hiddet göster-
diği için, ona dikkat eden âdil amiri onu o vazifeden az-
letmiş. Çünkü şeriat namına, kanun-i İlâhî hesabına kes-
se idi, nefsi ona acıyacak idi. Ve kalbi hiddet etmeyip,
fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti. de-
mek, nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için, adalet-
le iş görmemiştir.
ti, durumu.
halis:
hilesiz, temiz, samimî.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hisse:
pay.
hüküm vermek:
karar vermek;
kanaat getirmek.
ihlâs:
halis, içten, samimî, yapılan
ibadet ve işlerde yalnız Allah rıza-
sını esas maksat yapmak.
İmam-ı ali:
Hz. Ali Efendimiz.
inşikak:
bölünme, ikiye ayrılma.
kabil-i iltiyam:
yaranın hastalığın
iyileşebilmesi, şifa bulur olması.
kâfir:
dinsiz.
kanun-i İlâhî:
Allah’ın koyduğu
kanun.
medar-ı dikkat:
dikkat çekici.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
müfritâne:
çok aşırıya kaçarak.
namına:
adına.
nazara almak:
dikkate almak,
önemsemek, değer vermek.
nefis:
insanın kendisi, kötü vasıf-
ları, nitelikleri kendisinde topla-
yan, kötülüğe sevk eden, şehevî
istekleri kamçılayıp hayırlı işler-
den alıkoyan güç, kişinin kendisi.
nifak:
iki yüzlülük, münafıklık,
bozgunculuk.
nihayetsiz:
sonsuz.
radıyallahü anh:
Allah ondan ra-
zı olsun.
safî:
saf olan, duru, temiz.
sebebiyet:
sebep olma, gerektir-
me.
şahit:
şahitlik yapan, şahit.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî
emir ve yasaklara dayanan hü-
kümlerin hepsi, İslâmiyet.
şikak:
uyuşmazlık, anlaşmazlık.
vakıa:
vuku bulmuş, olay.
vazife:
ödev, görev.
zedelenmek:
zarar görmek.
zulüm:
haksızlık, işkence, adalet-
sizlik.
adalet:
hakkaniyet, âdillik,
haksızlıktan uzaklaşma, dü-
zenli ve dengeli davranma.
âdil:
adaletli olan, doğruluk
gösteren.
amir:
emreden, üst, yetkili.
azletmek:
görevine son ver-
me.
buğz:
kin, nefret.
cây-ı ibret:
ibret edilecek
nokta, ibret verici.
desatir-i âliye:
yüksek pren-
sipler.
düstur:
kural, prensip.
düstur-i harekât:
hareket-
lere, davranışlara prensip.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle.
eser-i hiddet:
öfke eseri, öfke
belirtisi.
hadis:
Hz. Muhammed’e (
ASM
)
ait söz, emir, fiil.
hâdise:
olay.
hak:
doğru, doğruluk.
hâl-i âlem:
dünyanın vaziye-
1.
Allah için sevmek.(Buharî, İman: 1, EbuDavud, Sünnet: 2; Müsned, 5:146; Feyzü’l-Kadîr, 2:28,
hadis no:1241.)
2.
Allah için buğzetmek (Buharî, İman: 1, EbuDavud, Sünnet: 2; Müsned, 5:146; Feyzü’l-Kadîr,
2:28, hadis no:1241.)
3.
Allah için hüküm vermek. (Buharî, İman: 1; EbuDavud, Sünnet: 2.)
Mektubat | 453 |
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup