Mektubat - page 444

eğer muhabbet, kendi esbabının rüçhaniyetine göre
bir kalbde hakikî bulunsa, o vakit adavet mecazî olur,
acımak suretine inkılâp eder. evet, mü’min, kardeşini
sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. ta-
hakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. onun için,
nass-ı hadis ile, “
Üçgündenfazlamü’minmü’minekü-
süpkat-ımükâlemeetmeyecek
.”
(1)
eğer esbab-ı adavet galebe çalıp, adavet, hakikatiyle
bir kalbde bulunsa, o vakit muhabbet mecazî olur, tasan-
nu ve temelluk suretine girer.
ey insafsız adam! Şimdi bak ki, mü’min kardeşine kin
ve adavet ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen adî,
küçük taşları kâbe’den daha ehemmiyetli ve Cebel-i
Uhud’dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin;
aynen öyle de, kâbe hürmetinde olan iman ve Cebel-i
Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsaf-ı İslâmi-
ye muhabbeti ve ittifakı istediği hâlde, mü’mine karşı
adavete sebebiyet veren ve adî taşlar hükmünde olan ba-
zı kusuratı iman ve İslâmiyet’e tercih etmek, o derece in-
safsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu,
aklın varsa anlarsın.
evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve
vahdet-i itikat dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder. evet,
inkâr edemezsin ki, sen bir adamla beraber bir taburda
bulunmakla, o adama karşı dostâne bir rabıta anlarsın;
ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuz-
dan, arkadaşâne bir alâka telâkki edersin; ve bir memle-
kette beraber bulunmakla, uhuvvetkârâne bir münasebet
adavet:
düşmanlık, husumet.
adî:
bayağı, değersiz.
alâka:
ilgi, ilişki, bağ.
arkadaşâne:
arkadaşçasına.
azamet:
büyüklük.
Cebel-i uhud:
Uhud dağı.
dostâne:
dostça.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
değerlilik.
elbette:
kesinlikle, şüphesiz.
esbab-ı adavet:
düşmanlığı ge-
rektiren sebepler.
esbap:
nedenler, sebepler, vası-
talar.
evsaf-ı İslâmiye:
İslâmî özellikler.
fenalık:
kötülük.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
hakikat:
gerçek, asıl.
hakikî:
gerçek.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ıslah:
iyileştirme, düzeltme.
iktiza etmek:
lâzım gelmek, ge-
rekmek.
iman:
inanma, itikat.
inkâr:
reddetme.
inkılâp etme:
değişme.
insaf:
hakkı ve adaleti gözeterek
davranma.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
ittifak:
fikir birliği etme, söz birli-
ği.
kâbe hürmetinde:
Kâbe (Allah’ın
evi) saygınlığında.
kat-ı mükâleme etmek:
konuş-
mayı kesmek, konuşmamak.
kin:
gizli düşmanlık, garaz.
kumandan:
komutan.
kusurat:
kusurlar, eksiklikler.
lütufla:
güzellikle, iyilikle, dostça.
mecazî:
kelimenin kendisi
için konduğu gerçek anlamı-
nın dışında.
muhabbet:
sevgi.
mü’min:
iman eden, inanan.
münasebet:
uygunluk, ilgi,
ilişki.
nass-ı hadis:
hadis sözü, ha-
disin delil olması.
rabıta:
ilgi, alâka.
rüçhaniyet:
üstünlük.
sebebiyet:
sebep olma.
suret:
biçim, görünüş.
tabur:
alaydan küçük askerî
birlik.
tahakküm:
zorbalık etme,
baskı.
tasannu:
yapmacık.
telâkki:
anlama, anlayış.
temelluk:
dalkavukluk, yal-
taklanma.
tercih etmek:
seçmek, üstün
tutmak, öne almak.
tevhid-i iman:
inançtan ge-
len birlik, inanç birliği.
tevhid-i kulûb:
gönül birliği,
kalblerin birliği.
uhuvvetkârâne:
kardeşçesi-
ne.
vahdet-i içtimaiye:
sosyal
birlik, beraberlik.
vahdet-i itikat:
inanç birliği.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
1.
Müslim, Birr: 23, 25, 26; EbuDavud, Edep: 47; Tirmizî, Birr: 21, 24; İbniMâce, Mukaddime: 7;
Müsned, 1:176, 183, 3:110, 165, 199, 209, 255, 4:20, 327, 328, 5:416, 421, 422.
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup
| 444 | Mektubat
1...,434,435,436,437,438,439,440,441,442,443 445,446,447,448,449,450,451,452,453,454,...1086
Powered by FlippingBook