Mektubat - page 450

sîga-i mübalâğa ile, bir zalûmiyettir veya bir sarhoşluktur
ve bir nevi divaneliktir.
İşte, hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adavete
ve fikr-i intikama, eğer şahsını seversen yol verme ki kal-
bine girsin. eğer kalbine girmiş ise, onun sözünü dinle-
me. Bak, hakikatbin olan Hafız-ı Şirazî’yi dinle:
?
p
YGnõpænH rOnR rQnG ¬pc »
p
à° rù«
p
YÉnàne ¬nf É n«rf oO
Yani, “
Dünyaöylebirmetadeğilki,birnizaadeğsin
.”
Çünkü, fânî ve geçici olduğundan, kıymetsizdir. koca
dünya böyle ise, dünyanın cüz’î işleri ne kadar ehemmi-
yetsiz olduğunu anlarsın.
Hem demiş:
âr°ùnarônMhoO røj
p
G pÒ
p
°ùrØnJ »
p
à«
pc
hoP p¢ûpjÉn°SBG
i'QGnóoe r¿Énænªr°ToO ÉnH räshoôoe r¿Énàp°ShoO ÉnH
Yani, “
İkicihanınrahatveselâmetiniikiharftefsir
eder,kazandırır:dostlarınakarşımürüvvetkârânemua-
şeretvedüşmanlarınasulhkârânemuameleetmektir
.”
(1)
Eğer der sen
: “İhtiyar benim elimde değil; fıtratımda
adavet var. Hem, damarıma dokundurmuşlar, vazgeçe-
miyorum.”
El ce vap
: suihulk ve fena haslet eseri gösterilmezse
ve gıybet gibi şeylerle ve muktezasıyla amel edilmezse,
kusurunu da anlasa, zarar vermez. Madem ihtiyar senin
elinde değil, vazgeçemiyorsun. senin manevî bir neda-
met, gizli bir tevbe ve zımnî bir istiğfar hükmünde olan
adavet:
düşmanlık, kin.
amel:
fiil, iş, emek.
cihan:
dünya, âlem.
cüz’î:
pek az, küçük.
damarına dokundurmak:
birini
duyarlı olduğu bir konuda kızdır-
mak, rahatsızlık vermek.
divanelik:
delilik.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
fânî:
ölümlü, geçici.
fena:
kötü; iyi olmayan, uygun-
suz.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
fikr-i intikam:
intikam düşünce-
si.
gıybet:
aleyhte konuşma, arka-
dan çekiştirme, dedikodu.
hakikatbin:
gerçeği gören.
haslet:
mizaç, karakter, huy.
hayat-ı şahsiye:
kişisel hayat.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtiyar:
irade, dileme, tercih.
istiğfar:
Allah’tan günahları-
nın bağışlanmasını isteme.
kıymet:
değer, paha, bedel,
tutar.
manevî:
manevî yönden, ru-
ha ve içe ait, ruhî.
meta:
mal, sermaye.
muamele etmek:
davran-
mak.
muaşeret:
birlikte yaşayıp iyi
geçinme, görgü.
mukteza:
iktiza eden, gere-
ken.
muzır:
zararlı.
mürüvvetkârâne:
iyilikle, cö-
mertlikle.
nedamet:
pişmanlık.
nevi:
türlü, çeşit.
niza:
kavga.
sebeb-i niza:
kavga sebebi.
selâmet:
eminlik, kurtuluş,
esenlik.
sîga-i mübalâğa:
abartı kipi,
mübalâğa sîgası; bir şeyin
pek mühim veya çok fazla ol-
duğunu ifade eden kelime
hâli.
suihulk:
kötü ahlâk.
sulhkârâne:
barışık, barış
içinde.
şahıs:
kişi, kimse.
tevbe:
pişmanlık.
zalûmiyet:
çok şiddetli zu-
lüm.
zımnî:
üstü kapalı, örtülü.
1.
Divan-ıHafız, s. 14, 5. Gazel.
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup
| 450 | Mektubat
1...,440,441,442,443,444,445,446,447,448,449 451,452,453,454,455,456,457,458,459,460,...1086
Powered by FlippingBook