İkinci Mebhas
W
(1)
@ o
Ú
p
àn
Ÿr
G p
Is
ƒo
?r
dGho
P o
¥G s
R s
ôdG n
ƒo
g%G s
¿
p
G
r
ºo
cÉ s
jp
Gn
h Én
¡o
bo
Rr
ôn
j *G Én
¡n
br
Rp
Q o
? p
ª r
ën J
n
’ m
á s
H B G n
O r
øp
e r
ø u
jn
É n
c
n
h
(2)
@ o
º«
p
?n
©r
dG o
™«
p
ª s
°ùdG n
ƒo
gn
h
E
y EHL
-
İ İMAN
!
sabıkan, adavet ne kadar zararlı ol-
duğunu anladın. Hem anla ki, adavet kadar hayat-ı İslâ-
miyeye en müthiş bir maraz-ı muzır dahi hırstır.
Hırs, sebeb-i haybettir ve illet ve zillettir; ve mahrumi-
yet ve sefaleti getirir. evet, her milletten ziyade hırs ile
dünyaya saldıran Yahudi milletinin zillet ve sefaleti, bu
hükme bir şahid-i kàtıdır.
evet, hırs, zîhayat âleminde en geniş bir daireden tut,
tâ en cüz’î bir ferde kadar suitesirini gösterir. tevekkül-
vari taleb-i rızık ise, bilakis medar-ı rahattır ve her yerde
hüsnütesirini gösterir.
İşte, bir nevi zîhayat ve rızka muhtaç olan meyvedar
ağaçlar ve nebatlar, tevekkülvari, kanaatkârâne yerlerin-
de durup hırs göstermediklerinden, rızıkları onlara koşup
geliyor. Hayvanlardan pek fazla evlât besliyorlar. Hayva-
nat ise, hırs ile rızıkları peşinde koştukları için, pek çok
zahmet ve noksaniyet ile rızıklarını elde edebiliyorlar.
illet:
hastalık.
kanaatkârâne:
kısmete razı olup
elindekiyle yetinerek.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahrumiyet:
mahrumluk, yok-
sunluk.
maraz-ı muzır:
zararlı hastalık.
mebhas:
bir bahisle ilgili kısım,
bölüm.
medar-ı rahat:
rahatlama sebebi.
mutlak:
kayıtsız, şartsız.
nebat:
bitki.
nev:
türlü, çeşit, cins.
nice:
bir çok.
noksaniyet:
eksiklik, noksanlık.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık,
Allah tarafından her canlı için ay-
rılmış ve takdir edilmiş olan ni-
met.
rızka muhtaç:
Allah tarafından
her canlı için ayrılmış ve takdir
edilmiş olan nimete ihtiyacı olan.
sabıkan:
az önce geçtiği gibi.
sebeb-i haybet:
mahrum olma
sebebi, ümitsizlik, yoksunluk se-
bebi.
sefalet:
sefillik, yoksulluk.
suitesir:
kötü tesir.
şahid-i kàtı:
şahitliğinden, doğru-
luğundan şüphe edilmeyen.
taleb-i rızık:
rızık ve nimet iste-
me, bunun için çalışma.
tevekkülvari:
Allah’a güvenerek.
zahmet:
sıkıntı, zor, güç.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
zillet:
hakirlik, horluk, küçülme.
ziyade:
çok, fazla, artık.
adavet:
düşmanlık, kin.
âlem:
dünya.
bilakis:
aksine, tam tersine
olarak.
cüz’î:
az, parçaya ait olan.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
evlât:
veletler, çocuklar.
fert:
şahıs, kişi.
hak:
gerçek, doğru.
hayat-ı İslâmiye:
İslâmî ku-
rallara uygun olan hayat.
hayvanat:
hayvanlar.
hırs:
aç gözlülük, tamahkâr-
lık.
hüküm:
karar, emir.
hüsnütesir:
güzel tesir, iyi et-
ki.
1.
Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Suresi: 58.)
2.
Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah
verir. O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla bilendir. (Ankebut Suresi: 60.)
Mektubat | 457 |
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup