Mektubat - page 467

ediyor, zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir
surette işliyor.
İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve
maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl
ateş odunu yer, bitirir; gıybet dahi a’mal-i salihayı yer,
bitirir.
eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit,
(1)
o
?Én
æ r
Ñn
à r
ZG p
øn
ªp
dn
h Én
æn
d r
ôp
Ør
ZG s
ºo
¡
s
?dn
G
demeli, sonra gıybet edilen
adama ne vakit rast gelse, “Beni helâl et” demeli.
(2)
?
p
bÉn
Ñr
dG n
ƒo
p
bÉn
Ñr
dn
G
Sa i d Nu r s î
®
eden iş, faydalı davranış, barış.
rast gelmek:
bir kimse ile karşı-
laşmak.
sırf:
ancak, yalnız.
suret:
biçim, görünüş.
telezzüz:
lezzet, hoşlanma.
zulüm:
haksızlık, eziyet, adalet-
sizlik.
a’mal-i saliha:
salih ameller,
Allah’ın rızasına uygun yapıl-
mış iyi ve hayırlı işler.
aşikâre:
apaçık.
bâkî:
yok olmayan, sürekli ve
kalıcı olan, bütün varlıklar
yok olurken yok olmayan ve
bütün varlıklar yok olduktan
sonra da zatıyla var olacak
olan tek varlık; Allah.
caiz:
yapılmasında sakınca ol-
mayan.
garazsız:
düşmanlık besle-
meyen, garazı olmayan.
gıybet:
dedikodu, arkadan
çekiştirme, kötüleme.
hak:
doğru, gerçek.
helâl etmek:
bağışlamak, af-
fetmek.
mahsus:
özel.
maslahat:
yerine göre icap
1.
Allah’ım, bizi ve gıybet ettiğimiz kişiyi bağışla. (Süyutî, Fethu’l-Kebir, 1:84.)
2.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
Mektubat | 467 |
Y
irmi
i
kinci
m
ekTup
1...,457,458,459,460,461,462,463,464,465,466 468,469,470,471,472,473,474,475,476,477,...1086
Powered by FlippingBook