nasıl ki, mahlûkatta faaliyet ve hareket bir iştiha, bir
iştiyak, bir lezzetten, bir muhabbetten ileri geliyor. Hat-
ta denilebilir ki, her bir faaliyette bir lezzet nev’i vardır;
belki her bir faaliyet bir çeşit lezzettir. Ve lezzet dahi bir
kemale müteveccihtir; belki bir nevi kemaldir.
Madem faaliyet bir kemal, bir lezzet, bir cemale işaret
eder. Ve madem kemal-i Mutlak ve kâmil-i zülcelâl olan
Vacibü’l-Vücud, zat ve sıfât ve ef’alinde bütün enva-ı ke-
malâta camidir.
elbette o zat-ı Vacibü’l-Vücud’un vücub-i vücuduna ve
kudsiyetine lâyık bir tarzda ve istiğna-i zatîsine ve gınâ-i
mutlakına muvafık bir surette ve kemal-i mutlakına ve te-
nezzüh-i zatîsine münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i
mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi
vardır.
elbette o şefkat-i mukaddeseden ve o muhabbet-i mü-
nezzeheden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır.
Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-i mu-
kaddes vardır.
Ve o sürur-i mukaddesten gelen, tabiri caiz ise, hadsiz
bir lezzet-i mukaddese vardır.
Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber, hadsiz
onun merhameti cihetiyle, faaliyet-i kudreti içinde, mah-
lûkatının istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekem-
mül etmesinden neş’et eden, o mahlûkatın memnuniyet-
lerinden ve kemallerinden gelen, zat-ı rahman ve ra-
hîm’e ait, tabiri caiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese
cami:
toplayan, içine alan.
cemal:
güzellik.
cihet:
yön.
ef’al:
fiiller, işler.
enva-ı kemalât:
mükemmellikle-
rin ve kusursuzlukların çeşitleri.
faaliyet:
hareket, gayret; aktivite,
etkinlik, canlılık.
faaliyet-i kudret:
Allah’ın her şe-
yi kuşatan sonsuz kudretiyle
meydana gelen işler ve icraatlar.
fiil:
iş, oluş, hareket.
gınâ-i mutlak:
sınırsız zenginlik.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istiğna-i zatî:
şahsına ait, zatın-
dan kaynaklanan zenginlik.
iştiha:
istek, arzu.
iştiyak:
şevklenme, aşırı isteme.
kâmil-i Zülcelâl:
eksiksiz ve ku-
sursuz bir heybet ve celâl sahibi
Allah.
kemal:
kusursuzluk, mükemmel-
lik; olgunluk.
kemal-i Mutlak:
her yönüyle
mükemmel olan Allah.
kudsiyet:
kusur ve noksanlardan
uzak oluş.
kuvve:
potansiyel güç ve duygu,
kabiliyet.
lâyık:
uygun, yakışır,
lezzet-i mukaddese:
her türlü
noksanlıktan uzak, kutsal bir lez-
zet.
mahlûkat:
yaratılmışlar, varlıklar.
memnuniyet:
memnunluk, razı-
lık, hoşnutluk.
memnuniyet-i mukaddese:
her
türlü kusur ve noksanlardan uzak
Allah’a ait kutsal bir memnuni-
yet.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
muhabbet-i münezzehe:
terte-
miz ve kusursuz sevgi.
muvafık:
uygun.
münasip:
uygun.
müteveccih:
yönelmiş, dönmüş.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma.
nevi:
çeşit.
nihayetsiz:
sonsuz.
suret:
şekil, biçim.
sürur-i mukaddes:
mukad-
des bir sevinç ve ferahlık.
sıfât:
nitelikler, vasıflar, özel-
likler.
şefkat-i mukaddese:
bütün
kusurlardan uzak, temiz kut-
sal bir şefkati.
şevk-i mukaddes:
çirkinlik-
lerden ve kusurlardan uzak
olan kutsal şevk.
tabiri caizse:
açıklamak, ifa-
de etmek, söylemek uygun-
sa.
tekemmül:
olgunlaşma, mü-
kemmelleşme.
tenezzüh-i zatî:
Allah’ın yüce
zatının her türlü kusur ve
noksandan uzak ve temiz
oluşu.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vücub-i vücut:
varlığı gerekli
olma, olmaması imkânsız ol-
ma, varlığı zarurî ve vacip ol-
ma, vazgeçilmez olma.
Zat:
Cenab-ı Hakkın şahsı,
kendisi; azamet ve ululuk sa-
hibi olan yüce Allah’ın zatı.
Zat-ı Rahman ve Rahîm:
ya-
rattığı bütün varlıkların ihti-
yaçlarını gideren, dünya ve
ahirette kullarına yardım
eden sonsuz rahmet sahibi
Allah’ın yüce zatı.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı
mutlak gerekli olan Zat, Ce-
nab-ı Allah.
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup
| 482 | Mektubat