El ce vap
: dâî ve muktaziyi gösteren Beş remiz ile ve
gayeleri ve faydaları gösteren Beş İşaretle şu suali halle-
den çok geniş ve derin ve çok yüksek olan hakikat-i uz-
maya uzaktan uzağa baktırmaya çalışacağız.
Birinci Makam
Beş remizdir.
bİRİNCİ ReMİZ
Yirmi Altıncı sözün hatimelerinde denildiği gibi, nasıl
ki bir mahir sanatkâr, kıymettar bir elbiseyi murassa ve
münakkaş surette yapmak için, bir miskin adamı, lâyık
olduğu bir ücrete mukabil model yaparak, kendi sanat ve
maharetini göstermek için, o elbiseyi o miskin adam üs-
tünde biçer, keser, kısaltır, uzatır; o adamı da oturtur,
kaldırır, muhtelif vaziyetler verir. Şu miskin adamın hiç-
bir hakkı var mıdır ki, o sanatkâra desin: “Beni güzelleş-
tiren bu elbiseye neden ilişip tebdil ve tağyir ediyorsun
ve beni kaldırıp oturtup meşakkatle benim istirahatimi
bozuyorsun?”
Aynen öyle de, sâni-i zülcelâl, her bir nevi mevcuda-
tın mahiyetini birer model ittihaz ederek ve nukuş-i es-
masıyla kemalât-ı sanatını göstermek için, her bir şeye,
hususan zîhayata, duygularla murassa bir vücut libasını
giydirerek, üstünde kalem-i kaza ve kaderle nakışlar ya-
par, cilve-i esmasını gösterir. Her bir mevcuda dahi, ona
lâyık bir tarzda bir ücret olarak, bir kemal, bir lezzet, bir
nevi:
tür, çeşit.
nukuş-i esma:
isimlerin nakışları.
remiz:
işaret.
sanatkâr:
sanatla uğraşan, usta.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi, her şeyi sanatla yaratan
Allah.
sual:
soru.
suret:
biçim, şekil.
tağyir:
bozma, değiştirme.
tebdil:
değiştirme.
vaziyet:
durum, duruş.
vücut:
beden.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
cilve-i esma:
Allah’ın isimleri-
nin varlıklardaki yansıması ve
görüntüsü.
dâî:
sebep, illet.
elcevap:
cevap, sorulan şeye
verilen karşılık.
faide:
fayda, menfaat.
gaye:
maksat, hedef, amaç.
hakikat-i uzma:
en büyük
gerçek.
hatime:
bir eserin sonuç kıs-
mı.
hususan:
bilhassa, özellikle.
istirahat:
rahat etme.
ittihaz:
edinme, alma.
kalem-i kaza ve kader:
Ce-
nab-ı Hakkın takdir ve tayin
etmesi ve önceden takdir et-
tiği şeylerin, zamanı ve yeri
geldiğinde meydana gelmesi.
kemal:
mükemmellik, olgun-
luk.
kemalât-ı sanat:
sanattaki
mükemmellikler.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lâyık:
uygun, yakışır.
libas:
elbise.
maharet:
ustalık, beceriklilik,
hüner.
mahir:
hünerli, becerikli, usta.
mahiyet:
nitelik, özellik.
makam:
durulacak yer; du-
rak.
meşakkat:
güçlük, zorluk.
mevcudat:
varlıklar.
mevcut:
varlık.
miskin:
zavallı.
model:
örnek, numune.
muhtelif:
değişik, farklı.
mukabil:
karşılık, karşılığında.
muktazi:
gerekçe.
murassa:
kıymetli şeylerle
süslenmiş, süslü.
münakkaş:
nakışlı, işlemeli.
nakış:
işleme, süsleme.
Mektubat | 479 |
Y
irmi
d
ördÜncÜ
m
ekTup