evet, hocamız, küçüklüğünden beri fakr-ı hâliyle istiğ-
na-i tam ile beraber, maişet hususunda en mes’ut bir zat-
tır.
İkinci Vecih:
Aynı satırın başında
p
âr
bn
ƒr
dG s
…p
Qp
OÉn
b r
øo
cn
h
fıkrasıyla o müridine diyor ki: “
Vaktin Abdülkadirîsi ol
.”
Bu
…/
Qp
OÉn
b
kelimatı, hesab-ı ebcedî ile üç yüz yirmi beş
eder. üstadımızın lâkabı “nursî” olduğu cihetle, nursî’nin
makam-ı ebcedîsi üç yüz yirmi altı ediyor. Bir tek fark var;
o tek,
elif’
tir. Bin manasında
elf’
e remzeder. demek bin
üç yüz yirmi beşte Şeyh-i geylânî’ye mensup bir zat,
Şeyh-i geylânî tarzında hakikat-i kur’âniyeyi müdafaa et-
meye çalışacak, hakikaten üstadımız, bin üç yüz yirmi al-
tı senesinde –Hürriyetin ikinci senesi– mücahede-i mane-
viyeye atılmıştır.
Üçüncü Vecih:
onun iki ismi var: said, Bediüzzaman.
Bu iki ismin mecmuunun makam-ı ebcedîsi,
ez-zaman
’da-
ki şedde sayılmazsa, üç yüz yirmi dokuz ediyor; iki
dal
bir
sayılsa üç yüz yirmi beş. Aynen
p
âr
bn
ƒr
dG s
…p
Qp
OÉn
b r
øo
c
’deki
muhatap o olmasına işaret ediyor, belki delâlet ediyor.
eğer
ez-zaman’
daki okunmayan
elif-lam
sayılsa, kaideten
…/
Qp
OÉn
b
’ye dahi bir
elif-lam
dahil olmak lâzım gelir. Çün-
kü tarif için,
muzafünileyh
kalktıktan sonra,
elif-lam
lâzım
gelir; o hâlde dahi müsavi olurlar.
cihet:
yön.
dahil:
içinde.
delâlet etmek:
işaret etmek, gös-
termek.
elf:
bin.
ez-zaman:
zaman.
fakr-ı hâl:
fakir olma hâli.
fıkra:
paragraf, kısım, bölüm.
hakikaten:
gerçekten.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikati.
hesab-ı ebcet:
ebcet hesabı; Arab-
ca eski Samî alfabesindeki harf sı-
rasının harf sayısı değerine göre
tertiplenmesinden meydana ge-
len birinci kelime, bu tertipte bü-
S
ekizinci
l
em
’
a
| 76 | Lem’aLar
tün harflerin 1’den 1000’e ka-
dar rakam değeri vardır.
hürriyet:
1908 de II. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçek-
leşen yeni sistemin halk ara-
sındaki adı.
istiğna-i tam:
tam bir gönül
tokluğu.
kaideten:
kaide gereğince, ku-
rala göre.
kelimat:
kelimeler, sözler.
lâkap:
takma ad, ünvan.
lâzım:
gerek.
maişet:
yaşayış, geçim.
makam-ı ebcedî:
ebcedî ma-
na, ebcedî hesap.
mana:
anlam.
mecmu:
toplam.
mes’ut:
saadetli, mutlu.
muhatap:
hitap olunan, konu-
şulan kimse.
muzafü’n-ileyh:
isim tamla-
ması.
mücahede-i manevîye:
ma-
nevî olarak yapılan cihad.
müdafaa etmek:
savunmak.
mürit:
isteyen, arzu eden; şey-
hine ve mürşidine ve onun ira-
desine bağlı olan kişi.
müsavi:
denk, eşit.
remiz:
işaret.
şedde:
Arabca ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
tarif:
bir şeyi bütün özellikle-
rini içine alacak şekilde anlat-
ma.
tarz:
hareket şekli, usul, yol.
üstat:
öğretici, öğretmen, bir
ilimde üstün olan kimse.
vakit:
zaman.
vecih:
yön, cihet.
zat:
kişi.