BuTetimmeyeİkinciBirİzah
(HaşİYe)
Şu ahir-i Fethin işaret-i gaybiyesini teyit eden, hem Fa-
tiha-i Şerifedeki sırat-ı müstakim ehli ve
(1)
r
ºp
¡r
« n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
ò s
dG n
•Gn
ô°p
U
ayetindeki murat kimler oldu-
ğunu beyan eden, hem ebedülâbâdın pek uzun yolunda
en nuranî, ünsiyetli, kesretli, cazibedar bir kafile-i rüfeka-
yı gösteren ve ehl-i iman ve ashab-ı şuuru şiddetle o ka-
fileye tebaiyet noktasında iltihak ve refakate mu’cizâne
sevk eden şu ayet
n
Ú
u
«p
Ñ s
ædG n
øp
e r
ºp
¡r
«n
?n
Y *G n
ºn
©r
fn
G n
øj/
òs
dG n
™n
e n
? p
Ä= '
dho
Én
a
(2)
Ék
?«/
an
Q n
?p
`Ä= '
dho
G n
ø o
°ùn
Mn
h n
Ú/
ëp
dÉ° s
üdGn
h p
A B G n
ón
¡ t
°ûdGn
h n
Ú/
?j
u
ó°u
üdGn
h
yine
ahir-i Fethin ahirki ayeti gibi, ilm-i belâgatte “
maarizu’l-
kelâm
” ve “
müstetbeatü’t-terakip
” tabir edilen mana-i
maksuttan başka, işarî ve remzî manalarla Hulefa-i erbaa
ve beşinci halife olan Hazret-i Hasan’a (
rA
) işaret ediyor,
gaybî umurdan birkaç cihette haber veriyor. Şöyle ki:
nasıl ki şu ayet, mana-i sarihi ile nev-i beşerde niam-ı
âliye-i İlâhiyeye mazhar olan, ehl-i sırat-ı müstakim olan
kafile-i enbiya ve taife-i sıddıkîn ve cemaat-i şüheda ve
enva-ı salihîn ve sınıf-ı tâbiîn, muhsinîn olduğunu ifade
ettiği gibi; âlem-i İslâm’da dahi o taifelerin en ekmeli ve
en efdali bulunduğunu ve nebî-i Ahirzamanın sırr-ı ve-
raset-i nübüvvetten teselsül eden taife-i verese-i enbiya
Lem’aLar | 67 |
Y
edinci
l
em
’
a
Hz. Osman, Hz. Ali.
ilm-i belâgat:
belâgat ilmi, sözü
yerinde ve güzel söylemenin ku-
rallarını konu eden ilim.
iltihak:
katılma.
işaret-i gaybiye:
geleceğe ve bi-
linmeyen bir olaya işaret.
işarî:
işaret eden, gösteren.
kafile:
topluluk, zümre.
kafile-i enbiya:
peygamberlerin
meydana getirdiği topluluk.
kafile-i rüfeka:
arkadaşlar kafile-
si.
kesretli:
çok sayıda.
maarizu’l-kelâm:
bir sözün asıl
manası dışında, gizli başka mana-
yı ifade etmesi, başka manaların
istenmesi.
mana-i maksut:
kastedilen, he-
deflenen mana.
mana-i sarih:
açık ifade edilen an-
laşılan mana.
mazhar:
nail olma, kavuşma.
mu’cizâne:
mu’cizeli şekilde.
muhsinîn:
muhsinler, iyilik yapan-
lar.
murat:
maksat.
müstetbeatü’t-terakip:
bir söz-
deki doğrudan kastedilen mana
yerine dolaylı manaların dikkate
alınması.
Nebî-i ahirzaman:
kıyametten
önce gönderilen en son Peygam-
ber Hz. Muhammed (asm)
nev-i beşer:
bütün insanlar.
niam-ı âliye-i İlâhiye:
Allah’ın yü-
ce ve âli nimetleri.
nuranî:
nurlu.
refakat:
arkadaşlık.
remzî:
işaretle, dolaylı olarak.
sevk:
gönderme, yönlendirme.
sınıf-ı tâbiîn:
Hz. peygamberin Sa-
habeleriyle görüşmüş, onlardan
ders almış olan Müslümanların
topluluğu.
sırat-ı müstakim:
doğru yol.
sırr-ı veraset-i nübüvvet:
Pey-
gamberlik vârisliği sırrı, hikmeti,
aslı esası.
tabir etmek:
yorumlamak.
taife:
takım, güruh.
taife-i sıddıkîn:
daima doğruluk
üzere, Allah’a ve peygambere çok
sadık olanların oluşturduğu toplu-
luk.
taife-i verese-i enbiya:
Peygam-
berlerin vârisleri olan âlimler top-
luluğu.
tebaiyet:
tâbi olma, uyma.
teselsül eden:
birbirini takip eden,
peş peşe zincirleme gelen.
tetimme:
bir konuyu tamamla-
mak için eklenen kısım.
teyit:
kuvvetlendirme.
umur:
işler, gelişmeler, hususlar.
ünsiyetli:
dost cana yakın.
ahir:
son.
ahir-i Fetih:
Fetih Suresinin so-
nu.
âlem-i İslâm:
İslâm dünyası.
ashab-ı şuur:
şuurlu kimseler.
ayet:
her bir Kur’ân cümlesi.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cemaat-i şüheda:
şehitler
topluluğu.
cihet:
yön.
ebedülâbâd:
ahiret, ebedî ha-
yat.
efdal:
en faziletli, en üstün.
ehl-i iman:
inanan, iman ve
inanç sahibi kimseler.
ehl-i sırat-ı müstakim:
dos-
doğru yolda olanlar.
ekmel:
en mükemmel.
enva-i salihîn:
dinin emir ve
yasaklarını eksiksiz olarak ye-
rine getirenler.
Fatiha-i Şerife:
Fatiha Suresi.
gaybî:
görünmeyenle ilgili,
gayba ait.
halife:
Hz. Muhammed’in ve-
kili olarak Müslümanların yö-
neticisi olan kimse.
haşiye:
dipnot.
Hulefa-i erbaa:
dört büyük
halife: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer,
1.
Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduklarının yoluna... (Fatiha Suresi: 7.)
2.
İşte onlar, Allah’ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şe-
hitler ve salih kimselerle beraberdirler. Onlar ise ne güzel arkadaşlardır! (Nisâ Suresi: 69.)
HaşİYe:
kardeşlerim, her ikisini faydalı bulmasından, iki izahı beraber
kaydetmişler. Yoksa biri kâfi idi.