vermekle, mana-i sarihiyle, tabakat-ı sahabenin istikbal-
de muttasıf oldukları ayrı ayrı mümtaz has sıfatlarını ifa-
de etmekle beraber, mana-i işarîsiyle, ehl-i tahkikçe ve-
fat-ı nebevîden sonra makamına geçecek Hulefa-i raşi-
dîne hilâfet tertibiyle işaret edip, her birisinin en meşhur
medar-ı imtiyazları olan sıfât-ı hassayı dahi haber veriyor.
Şöyle ki:
(1)
= o
¬n
©n
e n
øj/
òs
dGn
h
maiyet-i mahsusa ve sohbet-i hassa ile ve
en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meşhur ve
mümtaz olan Hazret-i sıddık’ı (
rA
) gösterdiği gibi,
(2)
p
QÉs
Ø`o
µr
dG n
¤n
Y o
A B G s
óp
°Tn
G
ile, istikbalde küre-i arzın devletlerini
fütuhatıyla titretecek ve adaletiyle zalimlere saika gibi şid-
det gösterecek olan Hazret-i ömer’i (
rA
) gösterir. Ve
(3)
r
ºo
¡n
ær
«n
H o
ABÉ n
ªn
Mo
Q
ile, istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu
hazırlanırken, kemal-i merhamet ve şefkatinden, İslâmlar
içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i ne-
fis ederek kur’ân okurken mazlumen şehit olmasını ter-
cih eden Hazret-i osman’ı da (
rA
) haber verdiği gibi;
(4)
Ék
fGn
ƒ°r
Vp
Qn
h $G n
øp
e k
Ó°r
†n
a n
¿
ƒo
¨n
à`r
Ñ`n
j Gk
ós
éo
°S Ék
©s
co
Q r
ºo
¡j'
ôn
J
saltanat ve
hilâfete kemal-i liyakat ve kahramanlıkla girdiği hâlde ve
kemal-i züht ve ibadet ve fakr ve iktisadı ihtiyâr eden ve
rükû ve sücutta devamı ve kesreti herkesçe musaddak
olan Hazret-i Ali’nin (
rA
) istikbaldeki vaziyetini ve o fitne-
ler içindeki harbleriyle mes’ul olmadığını ve niyeti ve mat-
lûbu fazl-ı İlâhî olduğunu haber veriyor.
Lem’aLar | 59 |
Y
edinci
l
em
’
a
ihtiyâr etme:
seçme, tercih etme.
iktisat:
aşırı davranmama, tutum-
luluk üzere bulunma.
istikbal:
gelecek.
işaret:
belirtme, bildirme.
kemal-i liyakat:
mükemmel bir
şekilde lâyık oluş.
kemal-i merhamet:
tam bir mer-
hamet.
kemal-i züht:
dünyevî istek ve ar-
zulardan tam sıyrılarak.
kesret:
çokluk.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
maiyet-i mahsusa:
bir kişinin ya-
nında bulunan özel kimseler.
maiyetine girmek:
bir kimsenin
yanında bulunmak.
makam:
yer, mevki.
mana-i işarî:
işaretlerle ifade edi-
len mana.
mana-i sarihi:
açıkça anlatılan
mana.
matlûp:
talep edilen, istenen.
mazlumen:
zulme uğrayarak.
medar-ı imtiyaz:
farklı, üstünlük
sebebi.
merhamet:
acıma, iyilik, yardım.
mes’ul:
sorumlu.
meşhur:
tanınmış, şöhretli.
musaddak:
tasdik edici, doğrula-
yıcı.
muttasıf:
vasıflandırılan, özellikle-
re sahip.
mümtaz:
ayrıcalıklı, üstün tutul-
muş.
ruh:
can, öz varlık.
rükû:
namazda, baş dik durumda
iken yere paralel şekilde öne doğ-
ru eğilme hareketi.
saika:
yıldırım ateşi.
saltanat:
birinin bir işte, bir yerde
bulunan kimseler üzerindeki ege-
menliği, otoritesi.
secde etmek:
namaz kılmak; na-
mazda, alınla beraber burnu yere
koyma hareketi.
sıfât:
nitelikler, özellikler, vasıflar.
sıfât-ı hassa:
şahsa ait özel sıfat-
lar.
sohbet-i hassa:
özel sohbet ve
yakınlık.
şefkat:
içten ve karşılıksız merha-
met, sevgi.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin adı-
nı yüceltme uğrunda canını feda
eden.
tabakat-ı Sahabe:
Sahabelerin de-
receleri.
tercih:
seçme.
tertip:
sıra düzeni.
teslim-i nefis etme:
kendini tes-
lim etme, canını verme.
vaziyet:
durum.
vefat-ı Nebevî:
Peygamberimizin
vefatı.
vuku:
olma, meydana gelme.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden.
adalet:
hak ve hukuka uygun-
luk, doğruluk.
ehl-i tahkik:
gerçeği delilleriy-
le araştıran âlimler.
fakr:
fakirlik, Allah’ın sonsuz
zenginliğine karşı muhtaçlık.
fazl-ı İlâhî:
Allah’ın lütfu, ihsa-
nı.
feda etmek:
uğruna vermek.
fitne:
karışıklık, fesat.
fütuhat:
zaferler, fetihler.
has:
hususî, özel.
Hazret-i Sıddık:
doğruluğu iç-
ten olan Ebu Bekir (ra)
hilâfet:
Hz. Peygamberin ve-
killiği.
Hulefa-i raşidîn:
doğru yolda
olan dört büyük halife.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk va-
zifesini yapma.
ifade etmek:
anlatmak.
1.
Onunla beraber olanlar. (Fetih Suresi: 29.)
2.
Kâfirlere karşı şiddetli. (Fetih Suresi: 29.)
3.
Kendi aralarında merhametli. (Fetih Suresi: 29.)
4.
Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar Allah’ın lütfunu ve rızasını ararlar. (Fe-
tih Suresi: 29.)